-
هست این بالا مقام مصطفی ** وهم مثلی نیست با آن شه مرا 495
- Bu üst basamak, Mustafa’nın makamı... O padişaha benzememe zaten imkânı yok.
-
بعد از آن بر جای خطبه آن ودود ** تا به قرب عصر لبخاموش بود
- Ondan sonra o merhametli halife, hutbe okuyacak yerde ta ikindiye yakın bir zamana kadar sustu kaldı.
-
زهره نه کس را که گوید هین بخوان ** یا برون آید ز مسجد آن زمان
- Kimsede, hadi okusana diyecek bir kudret de yoktu, mescitten çıkıp gidecek kudret de!
-
هیبتی بنشسته بد بر خاص و عام ** پر شده نور خدا آن صحن و بام
- Halkın ileri olanlarına da bir heybet çökmüştü, bayağılarına da. Mescidin içi, damı nurla dolmuştu!
-
هر که بینا ناظر نورش بدی ** کور زان خورشید هم گرم آمدی
- Can gözü açık olanlar o nuru görüyorlardı... Bırak onları, körler bile o nurla hararete gelmiş coşmuşlardı!
-
پس ز گرمی فهم کردی چشم کور ** که بر آمد آفتابی بیفتور 500
- Körün gözü, güneşin doğduğunu hararetinden anlar.
-
لیک این گرمی گشاید دیده را ** تا ببیند عین هر بشنیده را
- Fakat bu hararet, her duyulanın hakikati görülsün diye gözü açar...
-
گرمیش را ضجرتی و حالتی ** زان تبش دل را گشادی فسحتی
- Ve hararetinde bir sıkıntı bir hal vardır... Hakiki güneşin hararetiyle gönlü açar, gönle bir ferahlık, bir genişlik verir!
-
کور چون شد گرم از نور قدم ** از فرح گوید که من بینا شدم
- Kör, evveline evvel olmayan Allah nuruyla hararetlendi mi ferahından, ben görüyorum, gözlerim açıldı benim der.
-
سخت خوش مستی ولی ای بوالحسن ** پارهای راهست تا بینا شدن
- Güzelim, adamakıllı ve hoş bir sarhoşluktur bu... Yalnız can gözünün açılması için aşılacak az bir yol vardır.