English    Türkçe    فارسی   

4
57-66

  • از عوانی مر ورا آزاد کن ** آنچنان که شادم او را شاد کن
  • Onu, kötü kişilerin şerrinden kurtar... Ben nasıl neşelendiysem onu da sen neşelendir!
  • سعد دارش این جهان و آن جهان ** از عوانی و سگی‌اش وا رهان
  • Onu bu âlemde de mesut et, o âlemde de... Onu kötülükten, köpeklikten kurtar!
  • گرچه خوی آن عوان هست ای خدا ** که هماره خلق را خواهد بلا
  • Allah’ım, gerçi o kötü kişinin huyu daima halkın belasını istemektir. ( ama yine sen onu koru).
  • گر خبر آید که شه جرمی نهاد ** بر مسلمانان شود او زفت و شاد 60
  • Kötü kişi, padişah, Müslümanları suçlu buldu diye bir haber duydu mu semirir, neşelenir...
  • ور خبر آید که شه رحمت نمود ** از مسلمانان فکند آن را به جود
  • Yok... Eğer padişah, merhamet etti, o cezayı cömertliğiyle Müslümanlardan bağışladı diye bir söz duysa,
  • ماتمی در جان او افتد از آن ** صد چنین ادبارها دارد عوان
  • Bu söz yüzünden canı sıkılır, yaslara düşer... Kötü kişide daha buna benzer yüzlerce yomsuzluklar vardır.
  • او عوان را در دعا در می‌کشید ** کز عوان او را چنان راحت رسید
  • Fakat o âşık, kötü bekçiye hayır dualar edip duruyordu. Çünkü rahata onun yüzünden kavuşmuştu.
  • بر همه زهر و برو تریاق بود ** آن عوان پیوند آن مشتاق بود
  • Bekçi herkese zehirdi, fakat ona panzehir! Bekçi, onun sevgilisine kavuşmasına sebep olmuştu.
  • پس بد مطلق نباشد در جهان ** بد به نسبت باشد این را هم بدان 65
  • Görüyorsun ya, dünyada mutlak olarak kötü bir şey yoktur. Kötü, buna nispetle kötüdür. Sonra şunu da bil ki,
  • در زمانه هیچ زهر و قند نیست ** که یکی را پا دگر را بند نیست
  • Âlemde hiçbir zehir yahut şeker yoktur ki birine ayak, öbürüne ayakkabı olmasın!