English    Türkçe    فارسی   

4
726-735

  • ملک برهم زن تو ادهم‌وار زود ** تا بیابی هم‌چو او ملک خلود
  • Sen de Edhem gibi devlet ve saltanatı hemencecik terk et de ebedi bir saltanata eriş!
  • خفته بود آن شه شبانه بر سریر ** حارسان بر بام اندر دار و گیر
  • İbrahim Edhem, geceleyin tahtında uyumaktaydı. Gözcüler, bekçiler de damda gürültü edip duruyorlardı.
  • قصد شه از حارسان آن هم نبود ** که کند زان دفع دزدان و رنود
  • Padişah, bekçilerin hırsızları ve kötü kişileri defetmelerini istemiyordu.
  • او همی دانست که آن کو عادلست ** فارغست از واقعه آمن دلست
  • Çünkü kendisinin adâlet sahibi olduğunu, kendisine hiçbir kötülük gelmeyeceğini biliyordu, gönlü emindi.
  • عدل باشد پاسبان گامها ** نه به شب چوبک‌زنان بر بامها 730
  • Muratları, dilekleri koruyan adalettir... Geceleyin damlarda sopalarını kakıp gezen bekçiler değil!
  • لیک بد مقصودش از بانگ رباب ** هم‌چو مشتاقان خیال آن خطاب
  • Fakat padişahın, rebap sesini dinlemeden maksadı, iştiyaklar çekenler gibi Allah hitabını hayal etmekti.
  • ناله‌ی سرنا و تهدید دهل ** چیزکی ماند بدان ناقور کل
  • Zurna ve davul sesleri, bir parçacık o külli nefirin, kıyamet gününde çalınacak olan Sur’un sesine benzer.
  • پس حکیمان گفته‌اند این لحنها ** از دوار چرخ بگرفتیم ما
  • Hakîmler, bu musiki nağmelerini göklerin dönüşünden aldık demişlerdir.
  • بانگ گردشهای چرخست این که خلق ** می‌سرایندش به طنبور و به حلق
  • Halkın tamburla çaldığı, ağızla söylediği bu şarkılar, nağmeler, hep göğün hareketinden alınmadır.
  • مومنان گویند که آثار بهشت ** نغز گردانید هر آواز زشت 735
  • Müminler derler ki cennetin tesiriyle bütün kötü ve çirkin sesler de latif olur.