English    Türkçe    فارسی   

4
898-907

  • حلقه‌زن زین نیست دریابد که هست ** پس ز حلقه بر ندارد هیچ دست
  • Kapıyı döven bu “Ev sahibi evde yok” sözünden anlar ve ev sahibi içerdedir... Halkadan elini çekmez!
  • پس هم انکارت مبین می‌کند ** کز جماد او حشر صد فن می‌کند
  • Senin inkârın da Allah’ın cemad âleminden yüzlerce haşirde bulunduğunu, yüzlerce can yarattığını gösterir, belli eder!
  • چند صنعت رفت ای انکار تا ** آب و گل انکار زاد از هل اتی 900
  • Su ve toprağın “Hel etâ”dan inkâr doğurmasına dek, (insanın aslî maddesi bile yokken nihayet sudan, topraktan meni haline gelip duygu ve görgü sahibi olmasına kadar) nice sıfatlar düzüldü, koşuldu!
  • آب وگل می‌گفت خود انکار نیست ** بانگ می‌زد بی‌خبر که اخبار نیست
  • İşte su ve toprak (yani insan) da (inkârda bulunuyor ama hakikatte) inkâr etmemekte... Yalnız o ev sahibi gibi “o haber veren içerde yok” diye bağırmakta!
  • من بگویم شرح این از صد طریق ** لیک خاطر لغزد از گفت دقیق
  • Bunu yüz türlü açar, anlatırım ama ince sözlerden insanın aklı sürçer... Onun için vazgeçiyorum!
  • چاره کردن سلیمان علیه‌السلام در احضار تخت بلقیس از سبا
  • Süleyman aleyhisselâm’ın Belkıs’ın tahtını Sebe’den getirtmeye bir çare bulması
  • گفت عفریتی که تختش را به فن ** حاضر آرم تا تو زین مجلس شدن
  • Bir ifrit dedi ki: Sen daha yerinden kalkmadan ben, tahtını getiririm.
  • گفت آصف من به اسم اعظمش ** حاضر آرم پیش تو در یک دمش
  • Asaf da “İsm-i âzam kudretiyle ben, bir anda bu tahtı buraya getiririm” dedi.
  • گرچه عفریت اوستاد سحر بود ** لیک آن از نفخ آصف رو نمود 905
  • İfrit, sihirde üstattı ama o taht, Asaf’ın nefesiyle geldi.
  • حاضر آمد تخت بلقیس آن زمان ** لیک ز آصف نه از فن عفریتیان
  • Belkıs’ın tahtı derhal Süleyman’ın huzurunda belirdi... Fakat Asaf’ın himmetiyle; ifritlerin hilesiyle değil!
  • گفت حمدالله برین و صد چنین ** که بدیدستم ز رب العالمین
  • Süleyman, Allah’a hamd olsun dedi... Bu nimeti de âlemlerin Rabi’nin lütfuyla gördüm, bunun gibi yüzlercesini de!