-
میگریزانیدش از هر نیک و بد ** تا سپارد آن شهنشه را به جد
- Her iyi ve kötüden kaçırıp esirgeyerek o padişahlar padişahını atasına teslim etmek üzere Mekke’ye geldi.
-
چون همی آورد امانت را ز بیم ** شد به کعبه و آمد او اندر حطیم
- O emaneti, zayi etmeden korkarak Kâbe’ye geldi, Hatîm’e girdi.
-
از هوا بشنید بانگی کای حطیم ** تافت بر تو آفتابی بس عظیم
- Fakat bu sırada havadan “Ey Hatîm, sana pek büyük bir güneş doğdu...
-
ای حطیم امروز آید بر تو زود ** صد هزاران نور از خورشید جود 920
- Ey Hatîm, bugün sana cömertlik güneşinden yüz binlerce nur isabet ediverdi...
-
ای حطیم امروز آرد در تو رخت ** محتشم شاهی که پیک اوست بخت
- Ey Hatîm, bugün sana, talih ve bahtın, ardında çavuş olduğu ulular ulusu bir padişah gelip kondu...
-
ای حطیم امروز بیشک از نوی ** منزل جانهای بالایی شوی
- Şüphe yok ki yeni baştan yücelikler âlemine mensup canların konağı olacaksın...
-
جان پاکان طلب طلب و جوق جوق ** آیدت از هر نواحی مست شوق
- Tertemiz canlar her yandan bölük bölük, takım takım, şevklerinden sarhoş olarak sana gelecekler” diye ses geliyordu.
-
گشت حیران آن حلیمه زان صدا ** نه کسی در پیش نه سوی قفا
- Halime bu sese şaşırıp kaldı... ne önde kimse vardı, ne artta!
-
شش جهت خالی ز صورت وین ندا ** شد پیاپی آن ندا را جان فدا 925
- Altı cihette de kimse yoktu... fakat bu canlar feda olası ses, ardı ardına gelip durmaktaydı.
-
مصطفی را بر زمین بنهاد او ** تا کند آن بانگ خوش را جست و جو
- Halime, o güzel ses nereden geliyor, kim söylüyor diye araştırmak üzere Mustafa’yı yere bıraktı.