English    Türkçe    فارسی   

4
932-941

  • سوی منزلها دوید و بانگ داشت ** که کی بر دردانه‌ام غارت گماشت
  • Şu yana, bu yana koşup bağırmaya, bir tanecik incimi kim aldı benim diye feryat etmeye başladı.
  • مکیان گفتند ما را علم نیست ** ما ندانستیم که آنجا کودکیست
  • Mekkeliler biz bilmiyoruz... Hatta orada bir çocuk olduğunu bile görmedik dediler.
  • ریخت چندان اشک و کرد او بس فغان ** که ازو گریان شدند آن دیگران
  • Halime öyle bir feryat edip ağlamaya başladı ki onun ağlamasını görüp başkaları da ağladılar!
  • سینه کوبان آن چنان بگریست خوش ** که اختران گریان شدند از گریه‌اش 935
  • Göğsünü döverek öyle yanık yanık ağlıyordu ki ağlamasına bakıp yıldızlar bile ağlamaya koyuldular!
  • حکایت آن پیر عرب کی دلالت کرد حلیمه را به استعانت به بتان
  • Halime’yi, yardım istemek üzere putlara götüren ihtiyar Arap
  • پیرمردی پیشش آمد با عصا ** کای حلیمه چه فتاد آخر ترا
  • Bu sırada ihtiyar bir adam, elindeki sopasını kaka kaka çıkageldi. Dedi ki: “A Halime, başına ne geldi senin?
  • که چنین آتش ز دل افروختی ** این جگرها را ز ماتم سوختی
  • Neden böyle ağlıyor, yasla ciğerler dağlıyorsun?”
  • گفت احمد را رضیعم معتمد ** پس بیاوردم که بسپارم به جد
  • Halime “Ben Ahmed’in inanılır, güvenilir sütninesiyim... Onu atasına teslim etmek üzere getirdim.
  • چون رسیدم در حطیم آوازها ** می‌رسید و می‌شنیدم از هوا
  • Fakat Hatîme gelince kulağıma havadan sesler gelmeye başladı.
  • من چو آن الحان شنیدم از هوا ** طفل را بنهادم آنجا زان صدا 940
  • Gökten gelen o sesleri duyunca çocuğu oraya bıraktım...
  • تا ببینم این ندا آواز کیست ** که ندایی بس لطیف و بس شهیست
  • Bu sözleri kim söylüyor, göreyim dedim... Çünkü pek lâtif, pek güzel bir sesti o.