-
زین خبر جوشد دل دریا و کان ** زین خبر لرزان شود هفت آسمان
- Bu haberden denizin de yüreği coşar, madenin de... Bu haberden yedi kat gök bile tir tir titrer!” dediler.
-
چون شنید از سنگها پیر این سخن ** پس عصا انداخت آن پیر کهن
- O güngörmüş, yaş yaşamış ihtiyar, taşlardan bu sözleri duyunca sopasını yere attı.
-
پس ز لرزه و خوف و بیم آن ندا ** پیر دندانها به هم بر میزدی 965
- Titremeye başladı... o seslerden korkmuştu; dişleri takır takır birbirine vuruyordu.
-
آنچنان که اندر زمستان مرد عور ** او همی لرزید و میگفت ای ثبور
- Kışın çıplak adamın titremesi gibi titremekte “Eyvahlar olsun, helâk olduk” demekteydi.
-
چون در آن حالت بدید او پیر را ** زان عجب گم کرد زن تدبیر را
- Halime ihtiyarın bu halini görünce büsbütün şaşırdı, ne yapacağını unuttu.
-
گفت پیر اگر چه من در محنتم ** حیرت اندر حیرت اندر حیرتم
- Dedi ki: “A ihtiyar, ben de mihnetteyim ama şimdi temelli şaşırdım kaldım!
-
ساعتی بادم خطیبی میکند ** ساعتی سنگم ادیبی میکند
- An olur rüzgâr bana hatiplik eder, zaman gelir taşlar edep öğretir!
-
باد با حرفم سخنها میدهد ** سنگ و کوهم فهم اشیا میدهد 970
- Rüzgâr, bana söz söyler... Taş ve dağ, eşyanın hakikatini anlatır!
-
گاه طفلم را ربوده غیبیان ** غیبیان سبز پر آسمان
- Gâh olur gayb erleri, gökyüzünün yeşil kanatlı melekleri çocuğumu kaparlar!
-
از کی نالم با کی گویم این گله ** من شدم سودایی اکنون صد دله
- Kime ağlayıp sızlanayım... Kime şikâyet edeyim? Yüzlerce gönülle sevdalara kapılanlara döndüm şimdi.