English    Türkçe    فارسی   

5
1079-1088

  • مست آب و پیش روی اوست آن  ** اندر آب و بی‌خبر ز آب روان 
  • Suyun sarhoşu su da gözünün önünde. Kendisi su içinde, fakat akar sudan haberi bile yok.
  • چون گهر در بحر گوید بحر کو  ** وآن خیال چون صدف دیوار او  1080
  • İnci gibi hani. İnci de deniz içinde deniz nerede? Der. Sedef gibi olan hayal onun duvarı.
  • گفتن آن کو حجابش می‌شود  ** ابر تاب آفتابش می‌شود 
  • Nerede demesi kendisine hicap olmakta, güneşin ziyasını kaplayan bir bulut kesilmede.
  • بند چشم اوست هم چشم بدش  ** عین رفع سد او گشته سدش 
  • Kendi kötü gözü, gözüne perde olmada. Ben seddimi kaldırdım demesi, kendisine set kesilmede.
  • بند گوش او شده هم هوش او  ** هوش با حق دار ای مدهوش او 
  • Aklı kulağına bağ olmada. Ey Tanrı şaşkını, aklını Tanrı’ya ver.
  • در تفسیر قول مصطفی علیه‌السلام من جعل الهموم هما واحدا کفاه الله سائر همومه و من تفرقت به الهموم لا یبالی الله فی ای واد اهلکه 
  • Mustafa aleyhisselam’ın “Bütün dertlerini bir dert yapanı, Tanrı başka dertlerden kurtarır. Fakat dertlerini dağıtan, birçok şeylere dertlenen kişiyi, hangi vadide helak olacaksa Tanrı kayırmaz”hadisinin tefsiri
  • هوش را توزیع کردی بر جهات  ** می‌نیرزد تره‌ای آن ترهات 
  • Aklını bir çok yerlere dağıttın. Halbuki o saçma sapan uğraşman, o beyhude mırıldanman, bir tereye bile değmez.
  • آب هش را می‌کشد هر بیخ خار  ** آب هوشت چون رسد سوی ثمار  1085
  • Aklının suyunu her diken, çekip durdukça akıl suyun, meyvelere nasıl ulaşabilir?
  • هین بزن آن شاخ بد را خو کنش  ** آب ده این شاخ خوش را نو کنش 
  • Kendine gel de o kötü dalı kes, buda. Bu güzel dala su ver de tazelendir.
  • هر دو سبزند این زمان آخر نگر  ** کین شود باطل از آن روید ثمر 
  • Şimdi ikisi de yeşil ama sonuna bak. Bu sonunda bir şeye yaramaz, öbürüyse meyve verir.
  • آب باغ این را حلال آن را حرام  ** فرق را آخر ببینی والسلام 
  • Bağın suyu buna helaldir, ona haram. Aralarındaki farkı sonunda görürsün vesselam.