-
پاک الهی که عدم بر هم زند ** مر عدم را بر عدم عاشق کند
- O temiz Tanrı’dır ki yoku yoka aşık eder, yoklukları birbirine vurur, işler çıkarır.
-
در دل نهدل حسدها سر کند ** نیست را هست این چنین مضطر کند
- Gönlü perişan aşığın gönlünde hasetler baş gösterir. Var olan, yoku bu çeşit güçlüklere sokar, böyle mecbur eder.
-
این زنانی کز همه مشفقتراند ** از حسد دو ضره خود را میخورند
- Herkesten ziyade merhametli, esirgeyici olan şu kadınlar yok mu? Öyle olduğu halde iki ortak hasetten birbirini yer.
-
تا که مردانی که خود سنگیندلند ** از حسد تا در کدامین منزلند
- Taş yürekli erkekleri düşün, artık haset yüzünden onlar da ne hale düşerler, bir kıyas et.
-
گر نکردی شرع افسونی لطیف ** بر دریدی هر کسی جسم حریف 1210
- Şeriat, latif afsun okumasaydı herkes, düşmanının bedenini yırtar, paramparça ederdi.
-
شرع بهر دفع شر رایی زند ** دیو را در شیشهی حجت کند
- Şeriat şerri def etmek için bir rey kullanır, Şeytanı delil şişesi içine hapseder.
-
از گواه و از یمین و از نکول ** تا به شیشه در رود دیو فضول
- Boşboğaz Şeytanı, tanıkla, yeminle, aht’e yemininden dönmesinden ilzam ederde Şeytan bu suretle şişeye girer.
-
مثل میزانی که خشنودی دو ضد ** جمع میآید یقین در هزل و جد
- Şeriat iki zıttı hoşnut eden bir teraziye benzer. Alayla doğruyu bir araya getirir.
-
شرع چون کیله و ترازو دان یقین ** که بدو خصمان رهند از جنگ و کین
- Şeriat, bil ki kileye teraziye benzer. Onun sebebi ile iki düşman da savaştan kinden kurtulur.
-
گر ترازو نبود آن خصم از جدال ** کی رهد از وهم حیف و احتیال 1215
- Terazi olmasa o düşman, ziyan ettiğini, hileye uğradığını vehim etmeden nasıl kurtulurdu?