-
شاه پرسیدش که باری وحی چیست ** یا چه حاصل دارد آن کس کو نبیست
- Padişah söyle bakalım bari, vahiy nedir, yahut da peygamber olan, ne elde eder? Diye sordu.
-
گفت خود آن چیست کش حاصل نشد ** یا چه دولت ماند کو واصل نشد
- Adam dedi ki: Ne vardır ki peygamber, onu elde etmesin, yahut ne devlet kalmıştır ki peygamber ona ulaşmış bulunmasın?
-
گیرم این وحی نبی گنجور نیست ** هم کم از وحی دل زنبور نیست
- Tutalım ki bu peygambere gelen vahiy, Tanrı sırlarının hazinesi değil, bal arısının gönlüne gelen vahiyden de aşağı değil ya.
-
چونک او حی الرب الی النحل آمدست ** خانهی وحیش پر از حلوا شدست
- “Tanrı bal arısına vahiy etti” ayetine gelince onun vahiy evi tatlılarla doldu.
-
او به نور وحی حق عزوجل ** کرد عالم را پر از شمع و عسل 1230
- O yüce ve ulu Tanrı’nın vahiy nuru ile alemi mum ve balla doldurdu.
-
این که کرمناست و بالا میرود ** وحیش از زنبور کمتر کی بود
- Bense insanım, hakkımda “Biz onu ululadık” dendi. İnsan yücelere gitmede. Artık insana olan vahiy nasıl olur da arıya gelen vahiyden aşağı olur?
-
نه تو اعطیناک کوثر خواندهای ** پس چرا خشکی و تشنه ماندهای
- Sen “Biz sana kevseri – çokluğu, tükenmez soy sopu verdik” ayetini okumadın mı? Okuduysan neden böyle kupkuru ve susuz kaldın öyleyse?
-
یا مگر فرعونی و کوثر چو نیل ** بر تو خون گشتست و ناخوش ای علیل
- Yoksa Firavun musun ki kevser, sana Nil gibi kan oluyor, pisleniyor a illetli adam.
-
توبه کن بیزار شو از هر عدو ** کو ندارد آب کوثر در کدو
- Tövbe et. Düşmanlardan vazgeç. Onun testisinde kevser suyu yoktur.
-
هر کرا دیدی ز کوثر سرخرو ** او محمدخوست با او گیر خو 1235
- Kimi, kevserden benzi kızarmış görürsen onun la düş kalk, onun huyuyla huylan. Çünkü o, Muhammed huyuyla huylanmıştır.