-
پرتو شیخ آمد و منهل ز شیخ ** فیض شادی نه از مریدان بل ز شیخ
- Şeyhin ışığı vurur, meşrebi akseder, müritlere bir neşe feyzidir gelir. Fakat bu feyiz müritlerden değildir, şeyhtendir.
-
چون سبد در آب و نوری بر زجاج ** گر ز خود دانند آن باشد خداج
- Bu hal, suda duran sepete, cama vuran ışığa benzer. Bu hali, kendilerinden bilirlerse noksanlıktır.
-
چون جدا گردد ز جو داند عنود ** که اندرو آن آب خوش از جوی بود 1280
- Irmaktan çıkarıldı mı o inatçı, ondaki suyun, dereden olduğunu anlar bilir.
-
آبگینه هم بداند از غروب ** که آن لمع بود از مه تابان خوب
- Cam da, ay batınca o ışığın, aydın aydan olduğunu anlar.
-
چونک چشمش را گشاید امر قم ** پس بخندد چون سحر بار دوم
- “Kalk” emri, gözünü açtı mı seher gibi ikinci defa güler.
-
خندهش آید هم بر آن خندهی خودش ** که در آن تقلید بر میآمدش
- Bu sefer o taklit alemindeki gülüşüne güleceği gelir, tatlı tatlı güler.
-
گوید از چندین ره دور و دراز ** کین حقیقت بود و این اسرار و راز
- Der ki: Bunca uzun ve uzak yollardan geldim. Hakikat, hep bu hakikatmış, sırlar; hep bu sırlar.
-
من در آن وادی چگونه خود ز دور ** شادیی میکردم از عمیا و شور 1285
- Ben o vadide kendimden uzak olarak neşeleniyor, körlüğümden, hamlığımdan,
-
من چه میبستم خیال و آن چه بود ** درک سستم سست نقشی مینمود
- Ne hayaller kuruyordum, halbuki ne umuyordum ne çıktı? Ters anlayışım, meğer bana ters ve yanlış suretler gösteriyormuş.
-
طفل راه را فکرت مردان کجاست ** کو خیال او و کو تحقیق راست
- Yolda emekleyen çocukta erlerin düşüncesi nerede? Nerede onun hayali? Nerede dosdoğru hakikat?