-
سجده میکرد او کای کل زمین ** شرمسارست از تو این جزو مهین
- Ey yeryüzünün küllü, senden şu aşağılık cüz-ü, utanmaktadır diye secde ediyor;
-
تو که کلی خاضع امر ویی ** من که جزوم ظالم و زشت و غوی
- Sen küllü olduğun halde O’nun emrine baş eğiyorsun da ben cüzü olduğum halde zulmediyor kötülükte bulunuyor, azıyorum;
-
تو که کلی خوار و لرزانی ز حق ** من که جزوم در خلاف و در سبق 130
- Sen kül iken Allah’ya karşı hor hakir oluyor, O’ndan titriyorsun da ben cüzü iken O’na aykırı hareket ediyorum diyor:
-
هر زمان میکرد رو بر آسمان ** که ندارم روی ای قبلهی جهان
- Her an yüzünü göğe kaldırıp Ey cihanın kıblesi, yüzüm yok diye feryat ediyordu.
-
چون ز حد بیرون بلرزید و طپید ** مصطفیاش در کنار خود کشید
- Hadden artık titreyip çarpınınca Mustafa, onu kucakladı.
-
ساکنش کرد و بسی بنواختش ** دیدهاش بگشاد و داد اشناختش
- Yatıştırdı pek iltifat etti, gözlerini açtı, ona kendini tanıttı.
-
تا نگرید ابر کی خندد چمن ** تا نگرید طفل کی جوشد لبن
- Bulut ağlamadıkça yeşillik nasıl güler? Çocuk ağlamadıkça süt nasıl coşar?
-
طفل یک روزه همیداند طریق ** که بگریم تا رسد دایهی شفیق 135
- Bir günlük çocuk bile yolu bilir. Ağlayayım da esirgeyen dadı gelip yetişsin der.
-
تو نمیدانی که دایهی دایگان ** کم دهد بیگریه شیر او رایگان
- Sen bilmiyorsun; dadılar dadısı da sen ağlamadıkça bedavaca sütü az verir.
-
گفت فلیبکوا کثیرا گوش دار ** تا بریزد شیر فضل کردگار
- Kulak ver, “Çok ağlayın” dedi. Ağlayın da yaratıcı Allah’nın ihsan sütü aksın.