-
خندهش آید هم بر آن خندهی خودش ** که در آن تقلید بر میآمدش
- Bu sefer o taklit alemindeki gülüşüne güleceği gelir, tatlı tatlı güler.
-
گوید از چندین ره دور و دراز ** کین حقیقت بود و این اسرار و راز
- Der ki: Bunca uzun ve uzak yollardan geldim. Hakikat, hep bu hakikatmış, sırlar; hep bu sırlar.
-
من در آن وادی چگونه خود ز دور ** شادیی میکردم از عمیا و شور 1285
- Ben o vadide kendimden uzak olarak neşeleniyor, körlüğümden, hamlığımdan,
-
من چه میبستم خیال و آن چه بود ** درک سستم سست نقشی مینمود
- Ne hayaller kuruyordum, halbuki ne umuyordum ne çıktı? Ters anlayışım, meğer bana ters ve yanlış suretler gösteriyormuş.
-
طفل راه را فکرت مردان کجاست ** کو خیال او و کو تحقیق راست
- Yolda emekleyen çocukta erlerin düşüncesi nerede? Nerede onun hayali? Nerede dosdoğru hakikat?
-
فکر طفلان دایه باشد یا که شیر ** یا مویز و جوز یا گریه و نفیر
- Çocukların düşünceleri ya dadıdır, ya süt. Ya kuru üzümdür, cevizdir yahut da bağırıp ağlama.
-
آن مقلد هست چون طفل علیل ** گر چه دارد بحث باریک و دلیل
- O mukallit de illetli bir çocuğa benzer. İnce bahislere girişir, deliller getirir ama aldırma.
-
آن تعمق در دلیل و در شکال ** از بصیرت میکند او را گسیل 1290
- Delil bulmada ki, müşkül işleri halletmedeki o derinleşme, onu basiretten alır.
-
مایهای کو سرمهی سر ویست ** برد و در اشکال گفتن کار بست
- Sırrının sürmesi olan hakikati bırakmıştır da müşkül şeyleri söylemeye girişmiştir.
-
ای مقلد از بخارا باز گرد ** رو به خواری تا شوی تو شیرمرد
- Ey mukallit, Buhara’dan dön de horluğa doğru yürü, ancak bu suretle aslan bir er olabilirsin.