- 
		    زیر لب گفت این نهان کرد از کنیز  ** داشتش آن دم چو بیجرمان عزیز 
- Bunu dudağı altından söyledi, halayıktan gizledi. Onu suçsuz gibi ululayıp,
- 
		    بعد از آن گفتش که چادر نه به سر  ** رو فلان خانه ز من پیغام بر 
- Dedi ki: Tez çarşafını başına al. Filan eve git benden selam söyle. 
- 
		    این چنین گو وین چنین کن وآنچنان  ** مختصر کردم من افسانهی زنان 
- Şunu söyle, böyle yap, şöyle et. Neyse ben kadınların masallarını kısa kesiyorum. 
- 
		   آنچ مقصودست مغز آن بگیر  ** چون براهش کرد آن زال ستیر    1360
- Maksat neyse sen onun hülasasını al. O işi görmezlikten gelen kadın onu yola vurunca, 
- 
		    بود از مستی شهوت شادمان  ** در فرو بست و همیگفت آن زمان 
- Zaten şehvetten sarhoş olmuştu, hemen kapıyı kapadı, oh dedi.
- 
		    یافتم خلوت زنم از شکر بانگ  ** رستهام از چار دانگ و از دو دانگ 
- Yalnız kaldım, bağıra, bağıra şükredeyim. Artık erkeklerin gah tam, gah yarım yamalak yakınlaşmasından kurtuldum. 
- 
		    از طرب گشته بزان زن هزار  ** در شرار شهوت خر بیقرار 
- Kadının keçileri, sanki bini bulmuştu, öyle neşelendi. Eşeğin şehvet ateşiyle kararsız bir hale düştü. 
- 
		    چه بزان که آن شهوت او را بز گرفت  ** بز گرفتن گیج را نبود شگفت 
- Hatta ne keçisi? O yakınlaşma kadını keçi haline getirdi. Ahmağı keçi haline getirmeye, hor hakir bir hale sokmaya şaşılmaz ki!
- 
		   میل شهوت کر کند دل را و کور  ** تا نماید خر چو یوسف نار نور    1365
- Şehvet isteği, gönlü sağır ve kör yaptı mı eşeği bile Yusuf gibi nurdan meydana gelmiş bir ateş parçası gösterir. 
- 
		    ای بسا سرمست نار و نارجو  ** خویشتن را نور مطلق داند او 
- Nice ateşten sarhoş olmuşlar vardır ki ateş ararlar, kendilerini de mutlak nur sanırlar.