-
تو از آن اعراض او افغان مکن ** خویشتن را ابله و نادان مکن 1515
- Senden yüz çevirdiği için feryat etme. Kendini ahmak ve bilgisiz bir hale düşürme.
-
بلک شکر حق کن و نان بخش کن ** که نگشتی در جوال او کهن
- Tanrıya şükret yoksullara ekmek ver ki onun çuvalında eskimedin, yıpranmadın.
-
از جوالش زود بیرون آمدی ** تا بجویی یار صدق سرمدی
- Ebedi ve doğru bir dost aramak üzere çuvalından tez çıktın.
-
نازنین یاری که بعد از مرگ تو ** رشتهی یاری او گردد سه تو
- Ne nazlı, ne vefalı sevgidir o ki ölümünden sonra bile dostluğu bir katken üç kat olur, bağlılığındaki kuvvet üç kat artar.
-
آن مگر سلطان بود شاه رفیع ** یا بود مقبول سلطان و شفیع
- O dost, ya padişahtır, yüce bir sultandır, yahut da padişahın makbulü olan yanında şefaati kabul edilen bir kuldur.
-
رستی از قلاب و سالوس و دغل ** غر او دیدی عیان پیش از اجل 1520
- Düzenbaz, hileci, riyakar dosttan kurtuldun, ölmeden önce onun düzenini riyasını gördün.
-
این جفای خلق با تو در جهان ** گر بدانی گنج زر آمد نهان
- Eğer alemde halkın sana su cefasını bilsen bu, sence gizli bir altın hazinesi sayılır.
-
خلق را با تو چنین بدخو کنند ** تا ترا ناچار رو آن سو کنند
- Halkı, sana karsı kötü huylu eder de sonunda çaresiz kalırsın, hepsinden yüz çevirirsin.
-
این یقین دان که در آخر جملهشان ** خصم گردند و عدو و سرکشان
- Şunu iyice bil ki nihayet hepsi de düşman olacak, baş kesici hasım kesilecektir.
-
تو بمانی با فغان اندر لحد ** لا تذرنی فرد خواهان از احد
- Sen de mezarda tek Tanrı’dan “Yarabbi, beni tek bırakma” diye feryat edeceksin.