-
که سفیر انبیا خواهی بدن ** تو حیات جان وحیی نی بدن 1565
- Peygamberlerin de elçisi olacaksın. Sen vahiy canının hayatısın bedeni değil.
-
بر سرافیلت فضیلت بود از آن ** کو حیات تن بود تو آن جان
- İsrafil bedenlere can verir, sen cana can verirsin. O yüzden İsrafil’den üstünsün.
-
بانگ صورش نشات تنها بود ** نفخ تو نشو دل یکتا بود
- O, sur’u üfürür, bedenlere can gelir. Senin nefesin mücerret gönüllere can bağışlar.
-
جان جان تن حیات دل بود ** پس ز دادش داد تو فاضل بود
- Bedendeki canın canı, gönlün diriliğidir. Şu halde senin ihsanın, İsrafil’in ihsanından üstündür.
-
باز میکائیل رزق تن دهد ** سعی تو رزق دل روشن دهد
- Sonra Mikâil bedenlere fizik verir. Senin çalışmansa aydın gönlü rızıklandırır.
-
او بداد کیل پر کردست ذیل ** داد رزق تو نمیگنجد به کیل 1570
- O kile vergisiyle eteğini doldurmuştur. Senin rızkınsa kileye sığmaz.
-
هم ز عزرائیل با قهر و عطب ** تو بهی چون سبق رحمت بر غضب
- Kahır ve şiddet sahibi Azrail’den de üstünsün. Rahmetin, gazaptan fazla ve üstün olduğu gibi.
-
حامل عرش این چهارند و تو شاه ** بهترین هر چهاری ز انتباه
- Arşı bu dördü taşırlar. Sen bunların padişahısın. Hakikatte uyanıklık bakımından dördünün en yücesi en üstünüsün.
-
روز محشر هشت بینی حاملانش ** هم تو باشی افضل هشت آن زمانش
- Mahşer günü görürsün ki arşı sekiz melek taşır. O zaman sekizinin en üstünü yine sen olacaksın demeye başladı.
-
همچنین برمیشمرد و میگریست ** بوی میبرد او کزین مقصود چیست
- Bu çeşit sayıp dökmeye, ağlayıp yalvarmaya koyuldu. Çünkü o, bundaki maksadın ne olduğunu anlamış, bundan bir koku almıştı.