-
نیستم بیرحم بل زان هر سه پاک ** رحم بیشستم ز درد دردناک
- Merhametsiz değilim, hatta o üç temiz melekten daha merhametliyim ben, senin derdinle dertleniyorum.
-
گر طبانجه میزنم من بر یتیم ** ور دهد حلوا به دستش آن حلیم
- Ben bir yetime tokat atsam, halim bir adam da ona tatlı bir şey verse,
-
این طبانجه خوشتر از حلوای او ** ور شود غره به حلوا وای او
- Bu tokat onun tatlısından daha hoştur. Eyvah Eğer o tatlıya kanarsa.
-
بر نفیر تو جگر میسوزدم ** لیک حق لطفی همیآموزدم
- Feryadından ciğerim yanıyor. Fakat Tanri, bana başka bir çeşit lütuf öğretmede.
-
لطف مخفی در میان قهرها ** در حدث پنهان عقیق بیبها 1665
- Gizli lütuf, kahırlar içindedir; değer biçilmez akikin pislik içinde oluşu gibi.
-
قهر حق بهتر ز صد حلم منست ** منع کردن جان ز حق جان کندنست
- Tanrı’nın kahrı, benim ilmimden yüz kat iyidir. Tanrı’dan canını esirgemek can çekişmektir.
-
بترین قهرش به از حلم دو کون ** نعم ربالعالمین و نعم عون
- Onun en kötü kahrı, iki alemin de ilminden iyidir. Ne güzeldir alemlerin rabbi ve ne iyidir onun yardımı.
-
لطفهای مضمر اندر قهر او ** جان سپردن جان فزاید بهر او
- Onun kahrında lütuflar gizlidir; onun uğrunda can vermek, adamın canına canlar katar.
-
هین رها کن بدگمانی و ضلال ** سر قدم کن چونک فرمودت تعال
- Kendine gel de kötü zannı ve azgınlığı bırak. Madem ki Tanrı gel diyor, başını ayak yap da koş.
-
آن تعال او تعالیها دهد ** مستی و جفت و نهالیها دهد 1670
- Onun gel demesi, insana yücelikler verir; sarhoşluklar, eşler, yaygılar bağışlar.