-
خود چه باشد پیش نور مستقر ** کر و فر اختیار بوالبشر
- Artık o ebedi ve daimi nur karşısında insanlar babasının debdebesi ve ihtiyarı nedir ki?
-
گوشتپاره آلت گویای او ** پیهپاره منظر بینای او
- Onun söyleyen dili, bir et parçası, gören gözü bir et lokması.
-
مسمع او آن دو پاره استخوان ** مدرکش دو قطره خون یعنی جنان
- Duyan kulağı, iki parça kemikten, anlayan kalbi iki kahra kanan ibaret.
-
کرمکی و از قذر آکندهای ** طمطراقی در جهان افکندهای 1855
- Sen pisliklerle dopdolu bir kurtcağızsın. Fakat cihana bir gürültü saldın.
-
از منی بودی منی را واگذار ** ای ایاز آن پوستین را یاد دار
- Meniden yaratıldın, benliği bırak. Ey Eyaz, çarığı hatırla.
-
قصهی ایاز و حجره داشتن او جهت چارق و پوستین و گمان آمدن خواجه تاشانس را کی او را در آن حجره دفینه است به سبب محکمی در و گرانی قفل
- Eyaz'ın çarık ve postunu koyduğu bir odası vardı. Kapısı sağlam ve kilitli olduğu için kapı yoldaşları, orada bir define var sanırlardı.
-
آن ایاز از زیرکی انگیخته ** پوستین و چارقش آویخته
- Eyaz, pek akıllı, fikirli olduğundan postu ile çarığını bir odaya asmıştı.
-
میرود هر روز در حجرهی خلا ** چارقت اینست منگر درعلا
- Her gün o boş odaya gider, kendi kendisine Ululanma derdi, işte çağırın şu.
-
شاه را گفتند او را حجرهایست ** اندر آنجا زر و سیم و خمرهایست
- Padişaha onun bir odası var dediler, oraya biriktirdiği altınları, gümüşleri altın küplerini koymuş.
-
راه میندهد کسی را اندرو ** بسته میدارد همیشه آن در او 1860
- Kimseyi oraya sokmuyor. Daima kapısını kapalı tutuyor.
-
شاه فرمود ای عجب آن بنده را ** چیست خود پنهان و پوشیده ز ما
- Padişah dedi ki: Tuhaf şey. O kölenin bizden gizlediği nedir ki acaba?