-
ذاب جسمی من اشارات الکنی ** منذ عاینت البقاء فی الفنا 1895
- Yoklukta varlığı göreli bedenim gizli işaretlerden eridi bitti.
-
ای ایاز از عشق تو گشتم چو موی ** ماندم از قصه تو قصهی من بگوی
- Ey Eyaz aşkınla kıla döndüm, hikayeyi söylemeden kaldım, Artık sen benim hikayemi söyle.
-
بس فسانهی عشق تو خواندم به جان ** تو مرا که افسانه گشتستم بخوان
- Ben aşkla senin hikayeni çok söyledim. Artık ben hikayeye döndüm, sen benim hikayemi oku.
-
خود تو میخوانی نه من ای مقتدی ** من که طورم تو موسی وین صدا
- Ey uyduğum zat, zaten okursun, ben okuyamam. Ben Tur dağına benzerim, sen Musa’sın bu da ses.
-
کوه بیچاره چه داند گفت چیست ** زانک موسی میبداند که تهیست
- Biçare dağ söz nedir, ne bilsin? Dağ, bomboştur, sözü Musa bilir.
-
کوه میداند به قدر خویشتن ** اندکی دارد ز لطف روح تن 1900
- Dağ, bilse bilse kadrince bilir. Beden ruh letafetinden çok az bir şeye maliktir.
-
تن چو اصطرلاب باشد ز احتساب ** آیتی از روح همچون آفتاب
- Ten, hesaplarsan usturlaba benzer, güneşe benzeyen ruhun bir delilidir.
-
آن منجم چون نباشد چشمتیز ** شرط باشد مرد اصطرلابریز
- Gözü iyi görmeyen müneccimin usturlaba müracaatı zaruridir.
-
تا صطرلابی کند از بهر او ** تا برد از حالت خورشید بو
- Güneşi usturlapla hesaplaması lazımdır ki güneşin nerede bulunduğundan bir koku alsın.
-
جان کز اصطرلاب جوید او صواب ** چه قدر داند ز چرخ و آفتاب
- Doğruyu usturlapla arayan can, gökyüzünü ve güneşi ne kadar bilebilir?