زان سگالش شرم هم میداشتند ** کندهها را باز میانباشتند
Nihayet bir şey bulamayınca bu zandan utandılar, çukurları doldurmaya koyuldular.
بیعدد لا حول در هر سینهای ** مانده مرغ حرصشان بیچینهای 2075
Her biri sayısız Lahavle okumaktaydı. Tamah kuşları gıdasız kalmıştı.
زان ضلالتهای یاوهتازشان ** حفرهی دیوار و در غمازشان
Duvarın, kapının yarıkları, delikleri, onların o beyhude sapıklığına şahitti.
ممکن اندای آن دیوار نی ** با ایاز امکان هیچ انکار نی
Sanki duvar değildi, inkar edememeleri için Eyaz’ın huzurunda onlar aleyhinde birer tanıktı.
گر خداع بیگناهی میدهند ** حایط و عرصه گواهی میدهند
Suçsuz birisine bir töhmet atıldı mı duvar ve ören tanıklık verir.
باز میگشتند سوی شهریار ** پر ز گرد و روی زرد و شرمسار
Hasılı üstleri, basları tozla toprakla dolu, yüzleri sapsarı utanmış bir halde Padişahın huzuruna vardılar.
بازگشتن نمامان از حجرهی ایاز به سوی شاه توبره تهی و خجل همچون بدگمانان در حق انبیا علیهمالسلام بر وقت ظهور برائت و پاکی ایشان کی یوم تبیض وجوه و تسود وجوه و قوله تری الذین کذبوا علی الله وجوههم مسودة
Kovucuların, Eyaz'ın odasından torbaları boş, utanmış olarak Padişahın huzuruna gelmeleri, Nitekim "O gün bir gündür ki yüzler ağarır o gün, yüzler kararır" ve "Tanrıya yalan isnad edenleri görürsün ki yüzleri kapkara olmuş" ayetleri hükmünce peygamberlerin kötülükten ari ve tertemiz oldukları anlaşılınca onlar hakkında kötü düşüncelere saplananlar da utanırlar.
شاه قاصد گفت هین احوال چیست ** که بغلتان از زر و همیان تهیست 2080
Padişah mahsustan fikrini gizleyerek onlara “Hayrola koltuklarınızda ne altın var, ne torba.
ور نهان کردید دینار و تسو ** فر شادی در رخ و رخسار کو
Paralarla ağır kumaşları gizlediyseniz yüzünüzdeki neşe nerede? dedi.