بر زبان بیخ گل مهری نهد ** شاخ دست و پا گواهی میدهد 2085
Toprak, kökün ağzını mühürlese bile el ve ayak dalları tanıklık verir.
آن امینان جمله در عذر آمدند ** همچو سایه پیش مه ساجد شدند
O emin adamlar, hep birden gölge gibi Padişahın huzurunda secde edip özür getirdiler.
عذر آن گرمی و لاف و ما و من ** پیش شه رفتند با تیغ و کفن
O kızgınlığın, o benlik davasının mazur görülmesini niyaz etmek için huzura kılıç ve kefenle gittiler.
از خجالت جمله انگشتان گزان ** هر یکی میگفت کای شاه جهان
Utançlarından her biri parmaklarını ısırıyorlardı. Her biri cihan padişahı diyordu.
گر بریزی خون حلالستت حلال ** ور ببخشی هست انعام و نوال
Kanımızı dökersen sana helaldir. Canımızı bağışlarsan bu da bir nimettir, bir lütuf ve ihsandır.
کردهایم آنها که از ما میسزید ** تا چه فرمایی تو ای شاه مجید 2090
Biz, bize layık olanı işledik. Artık ey ulu Padişah, sen ne buyruk yürütürsen yürüt.
گر ببخشی جرم ما ای دلفروز ** شب شبیها کرده باشد روز روز
Ey gönülleri aydınlatan Padişah, suçumuzu bağışlamazsan haklısın, bağışlarsan lütuf etmiş olursun. Geceleyin gece gibi hareket etmiş, gündüzün gündüz gibi hareket etmiş olursun.
گر ببخشی یافت نومیدی گشاد ** ورنه صد چون ما فدای شاه باد
Bağışlarsan ümitsizliğimiz gider, bağışlamazsan bizim gibi yüzlercesi sana feda olsun.
گفت شه نه این نواز و این گداز ** من نخواهم کرد هست آن ایاز
Padişah dedi ki: Bu yanıp yakılmayı, bu yalvarıp yakarmayı ben istemem. Bu Eyaz’ın hakki.
حواله کردن پادشاه قبول و توبهی نمامان و حجره گشایان و سزا دادن ایشان با ایاز کی یعنی این جنایت بر عرض او رفته است
Padişahın, o kovucuların, o adayı açanların tövbelerini kabul etmeyi Eyaz'a havale etmesi ve cezalarının tertibini onun reyine bırakması ve bu suretle bu kötülük bana değil, onadır demesi.
این جنایت بر تن و عرض ویست ** زخم بر رگهای آن نیکوپیست
Bu kötülük bana değil onadır. Bu yara, o izi güzel kölenin damarlarına vurulmuştur.