-
آن نصوح رفته باز آمد به خویش ** دید چشمش تابش صد روز بیش
- Kendinden geçen Nasuh, tekrar kendine geldi. Gözü. yüzlerce aydın gün gördü.
-
می حلالی خواست از وی هر کسی ** بوسه میدادند بر دستش بسی
- Herkes ondan helâllik istemekte, herkes elini öpüp durmaktaydı.
-
بد گمان بردیم و کن ما را حلال ** گوشت تو خوردیم اندر قیل و قال
- Senden şüphe ettik, hakkını helâl et. Dedikoduda bulunduk, âdeta etini yedik diyorlardı.
-
زانک ظن جمله بر وی بیش بود ** زانک در قربت ز جمله پیش بود
- Çünkü o, yakınlıkta herkesten ön olduğu için herkes daha ziyade ondan şüphe etmişti.
-
خاص دلاکش بد و محرم نصوح ** بلک همچون دو تنی یک گشته روح 2295
- Nasuh, has tellâktı, mahremdi. Hattâ sultanla ruhları birdi, bedenleri ayrı.
-
گوهر ار بردست او بردست و بس ** زو ملازمتر به خاتون نیست کس
- Sultana ondan yakın bir kadın yok. İnciyi aşırdıysa o aşırmıştır.
-
اول او را خواست جستن در نبرد ** بهر حرمت داشتش تاخیر کرد
- Önce onu aramalı demişlerdi ama yine de hürmet ettiklerinden sona bırakmışlar;
-
تا بود کان را بیندازد به جا ** اندرین مهلت رهاند خویش را
- Aldıysa biraz mühlet vermiş olalım da bir yere atsın bari, fikrine düşmüşlerdi.
-
این حلالیها ازو میخواستند ** وز برای عذر برمیخاستند
- Onun için ondan helâllik diliyorlardı, mazeret getirip duruyorlardı.
-
گفت بد فضل خدای دادگر ** ورنه زآنچم گفته شد هستم بتر 2300
- Nasuh, "Bu bana Tanrı'nın lûtfu, ihsanı. Yoksa dediğinizden beterim ben.