-
از برای امتحان آن مرد رفت ** در بیابان نزد کوهی خفت تفت
- Denemek için sahralara düştü, bir dağın dibine vardı, yatıp uyudu.
-
که ببینم رزق میآید به من ** تا قوی گردد مرا در رزق ظن
- Bakalım diyordu, rızkım gelecek mi? Şunu bir göreyim de bu husustaki inancım kuvvetlensin.
-
کاروانی راه گم کرد و کشید ** سوی کوه آن ممتحن را خفته دید 2405
- Bir kervan, yolunu kaybetti. Süre süre o adamın bulunduğu yere kadar geldi. Kervan halkı onu uyumuş görünce,
-
گفت این مرد این طرف چونست عور ** در بیابان از ره و از شهر دور
- Birisi bu adam neden böyle çölde yoldan ve şehirden uzak bir yerde çıplak bir halde yatıyor?
-
ای عجب مردهست یا زنده که او ** مینترسد هیچ از گرگ و عدو
- Hiçbir kurttan, hiçbir düşmandan korkmuyor. ölü mü acaba, yoksa diri mi? dedi.
-
آمدند و دست بر وی میزدند ** قاصدا چیزی نگفت آن ارجمند
- Kervan halkı gelip onu yakaladılar. O ulu er, mahsustan hiçbir şey söylemedi.
-
هم نجنبید و نجنبانید سر ** وا نکرد از امتحان هم او بصر
- Ne vücudunu oynattı, ne başını. Ne de gözünü açtı.
-
پس بگفتند این ضعیف بیمراد ** از مجاعت سکته اندر اوفتاد 2410
- Bunun üzerine bu zavallı zayıf, açlıktan ölüm haline gelmiş dediler.
-
نان بیاوردند و در دیگی طعام ** تا بریزندش به حلقوم و به کام
- Ekmek ve bir kap içinde yemek getirdiler. Boğazına dökmek istediler.
-
پس بقاصد مرد دندان سخت کرد ** تا ببیند صدق آن میعاد مرد
- Zahit, rızkın, insana çaresiz yetişip geleceği hakkındaki sözü iyice anlamak için inadına dişlerini sıktı.