-
پس گواهی با تناقض کی شنود ** یا مگر حلمی کند از لطف خود
- Peki sözleri birbirine uymayan şahidi kim dinler? Meğer ki Allah kendi lütfu ile bir hilim göstere.
-
فعل و قول اظهار سرست و ضمیر ** هر دو پیدا میکند سر ستیر
- Söz ve iş, içtekini, sırrı meydana vurmaktadır. Her ikisi, gizli sırrı meydana çıkarır.
-
چون گواهت تزکیه شد شد قبول ** ورنه محبوس است اندر مول مول
- Tanığın tezkiye edildi mi kabul olunur, yoksa yerinde sayar emekler durur.
-
تا تو بستیزی ستیزند ای حرون ** فانتظرهم انهم منتظرون 260
- A inatçı, sen inat ettikçe onlar da ederler. “Sen onları bekleyedur onlar da bekliyorlar!..
-
عرضه کردن مصطفی علیهالسلام شهادت را بر مهمان خویش
- Mustafa aleyhisselam’ın konuğuna şahadeti arzetmesi
-
این سخن پایان ندارد مصطفی ** عرضه کرد ایمان و پذرفت آن فتی
- Bu söze son yoktur, Mustafa, ona iman etmesini söyledi, o da kabul etti.
-
آن شهادت را که فرخ بوده است ** بندهای بسته را بگشوده است
- O kutlu şahadet bağlanmış düğümleri çözdü.
-
گشت مؤمن گفت او را مصطفی ** که امشبان هم باش تو مهمان ما
- İmana geldi. Mustafa ona dedi ki: Bu gece de bizim konuğumuz ol.
-
گفت والله تا ابد ضیف توم ** هر کجا باشم بهر جا که روم
- Adam vallahi dedi, ebedi olarak senin konuğunum. Nerede olursam olayım, nereye gidersem gideyim sana misafirim.
-
زنده کرده و معتق و دربان تو ** این جهان و آن جهان بر خوان تو 265
- Beni dirilttin, senin azatlın, senin kapıcınım. Bu alemde senin sofranın başında, o alem de.
-
هر که بگزیند جزین بگزیده خوان ** عاقبت درد گلویش ز استخوان
- Bu seçilmiş sofradan başka bir sofra seçen kişinin boğazını, nihayet kemik yırtar deler.