-
گفت نامد مهلت آن مکرمت ** ور فرو افتی نمیری نکشمت
- Tanrı dedi ki: O ihsanın zamanı gelmedi. Kendini atarsan da ölmezsin, ben seni öldürmem.
-
او فرو افکند خود را از وداد ** در میان عمق آبی اوفتاد
- Şeyh, iştiyakından kendisini o yüce dağdan derin bir suya attı.
-
چون نمرد از نکس آن جانسیر مرد ** از فراق مرگ بر خود نوحه کرد
- O canına doymuş er ölmedi. Ölümden kurtulduğuna feryadetmeğe başladı.
-
کین حیات او را چو مرگی مینمود ** کار پیشش بازگونه گشته بود
- Çünkü bu yaşayış ona ölüm gibi görünmedeydi. İş onca tersineydi.
-
موت را از غیب میکرد او کدی ** ان فی موتی حیاتی میزدی 2675
- O, gayb âleminden ölüm istiyor, hayatım ölümümdedir deyip duruyordu.
-
موت را چون زندگی قابل شده ** با هلاک جان خود یک دل شده
- Ölümü, hayat gibi kabul etmede, helakine gönül vermedeydi.
-
سیف و خنجر چون علی ریحان او ** نرگس و نسرین عدوی جان او
- Ali gibi kılıçla hançer, ona reyhan kesilmiş, nerkisle nesrin, canına düşman olmuştu.
-
بانگ آمد رو ز صحرا سوی شهر ** بانگ طرفه از ورای سر و جهر
- Açıklıktan da ileri, gizlilikten de ileri bir duyulmamış ses geldi: Yürü, ovayı bırak, şehire git!
-
گفت ای دانای رازم مو به مو ** چه کنم در شهر از خدمت بگو
- Dedi ki: Ey kıldan kıla bütün gizliliklerimi bilen Tanrı, şehirde ne yapayım? Söyle.
-
گفت خدمت آنک بهر ذل نفس ** خویش را سازی تو چون عباس دبس 2680
- Tanrı dedi ki: Nefsini alçaltma için Abbas-ı Debs gibi rüsvay ol, dilen.