-
خاصه آن را که یقینش باشد این ** که بود غم بندهی اهل یقین
- Hele derdin, gamın, yakın ehline kul olduğunu iyice bilene daha fazla lütuf tarda bulunur.
-
گر ترشرویی نیارد ابر و برق ** رز بسوزد از تبسمهای شرق 3685
- Bulutla şimşek, asık suratlılık, ekşi yüzlülük göstermese asma yaprağı, doğuya benzeyen gülümsemelerini gösterir mi hiç?
-
سعد و نحس اندر دلت مهمان شود ** چون ستاره خانه خانه میرود
- Kutluluk, kutsuzluk, gönlüne gelir, konuklar. Bunlar, evden eve giden yıldızlara benzerler.
-
آن زمان که او مقیم برج تست ** باش همچون طالعش شیرین و چست
- Senin burcunda konakladı mı onun talihi gibi sen de tatlı bir hale, gel, çevikleş.
-
تا که با مه چون شود او متصل ** شکر گوید از تو با سلطان دل
- Böyle hareket et de o yıldız, aya gitti, ulaştı mı o gönül sultanına senden şükür etsin.
-
هفت سال ایوب با صبر و رضا ** در بلا خوش بود با ضیف خدا
- Sabırlı ve her şeye razı olan Eyyub, tam yedi yıl Tanrı konuğunu, belâyı hoş tuttu.
-
تا چو وا گردد بلای سخترو ** پیش حق گوید به صدگون شکر او 3690
- O sert ve yüzü pek âlâ da Tann'ya dönünce ondan yüzlerce çeşit şükürlerde bulundu da,
-
کز محبت با من محبوب کش ** رو نکرد ایوب یک لحظه ترش
- Dedi ki: Eyyub, ben sevgililerini öldürdüğüm halde sevgisinden bir kere bile yüzünü çevirmedi.
-
از وفا و خجلت علم خدا ** بود چون شیر و عسل او با بلا
- Tanrı bilgisine vefakârlıkta bulundu, utancından belâ ile âdeta sütle bal gibi kaynaştı, karıştı.
-
فکر در سینه در آید نو به نو ** خند خندان پیش او تو باز رو
- Senin de gönlüne yeniden yeniye belâlar geldikçe o belâları güle güle karşıla.