تا ز سحر آن نقشها جنبان شود ** تا عصای موسوی پنهان شود
Büyüden o suretler oynasınlar da Musa'nın asâsı gizlensin dedi.
نقشها را میخورد صدق عصا ** چشم فرعونیست پر گرد و حصا
Sopanın doğruluğu, suretleri yer, siler süpürür. Fakat Firavun'a mensup olan göz, tozla toprakla doludur.
صوفی دیگر میان صف حرب ** اندر آمد بیست بار از بهر ضرب 3810
Öbür sofi, harb safına, yaralanmak için yirmi kere girer.
با مسلمانان به کافر وقت کر ** وانگشت او با مسلمانان به فر
Savaş zamanı müslümanlarla beraber kâfire saldırır, bir kere bile geri dönmez.
زخم خورد و بست زخمی را که خورد ** بار دیگر حمله آورد و نبرد
Yaralanır, yarasını bağlar, tekrar saldırır, savaşır.
تا نمیرد تن به یک زخم از گزاف ** تا خورد او بیست زخم اندر مصاف
Beden, bir yarayla ölmez diye savaşta yirmi kere yaralanır.
حیفش آمد که به زخمی جان دهد ** جان ز دست صدق او آسان رهد
Bir yarayla can vermeye açıklanır; doğruluğu elinden canının kolayca kurtulacağından üzülür!
حکایت آن مجاهد کی از همیان سیم هر روز یک درم در خندق انداختی به تفاریق از بهر ستیزهی حرص و آرزوی نفس و وسوسهی نفس کی چون میاندازی به خندق باری به یکبار بینداز تا خلاص یابم کی الیاس احدی الراحتین او گفته کی این راحت نیز ندهم
Bir savaş eri, her gün gümüş parayla dolu torbasından bir kuruş çıkarır, hendeğe atardı. Nefsinden bir vesvese, bir hırs ve istek koptu. Mademki bu paraları hendeğe atıyorsun, bari birden at da şu eziyetten kurtulayım. Tamamiyle ümit kesiş de iki rahatlıktan biridir dedi. O er, nefsine, sana bu rahatlığı da vermeyeceğim dedi.
آن یکی بودش به کف در چل درم ** هر شب افکندی یکی در آب یم 3815
Birisinin elinde kırk kuruşu vardı. Her gece birini denize atardı.
تا که گردد سخت بر نفس مجاز ** در تانی درد جان کندن دراز
Bu suretle de nefsine iyice eziyet etmek, yavaşlıkla onun can çekişmesini uzatmak isterdi.
با مسلمانان بکر او پیش رفت ** وقت فر او وا نگشت از خصم تفت
Müslümanlarla savaşa gider, onlar düşmandan yüz döndürseler bile o geri dönmezdi.