-
جرعهای چون ریخت ساقی الست ** بر سر این شوره خاک زیردست 390
- Elest sakisi, şu aşağılık ve çorak yeryüzünde bir yudumcuk saçmıştır da,
-
جوش کرد آن خاک و ما زان جوششیم ** جرعهی دیگر که بس بیکوششیم
- Toprak, o sebeple coşmuştur; biz de o yüzden coştuk. Allahm, pek isteksiz, pek tembel olduk, bir yudumcuk daha saç!
-
گر روا بد ناله کردم از عدم ** ور نبود این گفتنی نک تن زدم
- Caizse yokluktan feryat ediyor, yokluğu anlatmaya çalışıyorum. Caiz değilse işte sustum.
-
این بیان بط حرص منثنیست ** از خلیل آموز که آن بط کشتنیست
- Bu, iki kat hırsı anlatmaydı ya... Halil’den öğren o hırs kazını kesmek gerek.
-
هست در بط غیر این بس خیر و شر ** ترسم از فوت سخنهای دگر
- Kazada bundan başka daha bir çok hayır, şer var ama başka sözleri söyleyemem, vakit kalmaz diye ürküyorum.
-
صفت طاوس و طبع او و سبب کشتن ابراهیم علیهالسلام او را
- Tavus kuşunun tabiatı ve İbrahim aleyhisselam’ın onu kesmesindeki sebep
-
آمدیم اکنون به طاوس دورنگ ** کو کند جلوه برای نام و ننگ 395
- Şimdi ad san için cilvelenip duran iki renkli tavusa geldik.
-
همت او صید خلق از خیر و شر ** وز نتیجه و فایدهی آن بیخبر
- Onun gayreti, sonucundan ve faydasından habersiz bir halde halkı, hayırla şerle avlamaktır.
-
بیخبر چون دام میگیرد شکار ** دام را چه علم از مقصود کار
- Tuzak gibi av tutup durur. Tuzağın maksada ait ne bilgisi vardır?
-
دام را چه ضر و چه نفع از گرفت ** زین گرفت بیهدهش دارم شگفت
- Tuzağın, av tutmaktan ne zararı vardır, ne faydası; onun bu beyhude tutuşuna şaşarım işte ben.
-
ای برادر دوستان افراشتی ** با دو صد دلداری و بگذاشتی
- Kardeş, iki yüz güzelle bağdaştın, dost oldun, sonra yine onları terk ettin.