English    Türkçe    فارسی   

5
3936-3945

  • چشم موسی دست خود را دست دید  ** پیش چشم غیب نوری بد پدید 
  • Musa'nın gözü, elini el gördü ama can gözüne karşı o elden bit nurdur parladı.
  • این سخن پایان ندارد در کمال  ** پیش هر محروم باشد چون خیال 
  • Bu söz, kemal bakımından sonsuzdur. Hakikatten haberi olmıyan mahrumlara hayal görünür.
  • چون حقیقت پیش او فرج و گلوست  ** کم بیان کن پیش او اسرار دوست 
  • Çünkü onca hakikat, ferçten ve boğazdan ibarettir. Onun yanında sevgilinin sırlarını az söyle.
  • پیش ما فرج و گلو باشد خیال  ** لاجرم هر دم نماید جان جمال 
  • Bizce fere, ve boğaz hayaldir. Bunun için de can, her an cemalini bize gösterir.
  • هر که را فرج و گلو آیین و خوست  ** آن لکم دین ولی دین بهر اوست  3940
  • Kim ferç ve boğazına düşmüş, bu düşkünlüğünü kendisine âdet ve huy edinmişse ona denecek söz, ancak "Sizin dininiz sizin, benimki benim" sözünden ibarettir.
  • با چنان انکار کوته کن سخن  ** احمدا کم گوی با گبر کهن 
  • Böyle bir inkâra karşı sözü kısa kes. Ey Ahmet, eski kâfirle az konuş!
  • آمدن خلیفه نزد آن خوب‌روی برای جماع 
  • Halifenin, buluşmak üzere o güzelin yanına gelmesi
  • آن خلیفه کرد رای اجتماع  ** سوی آن زن رفت از بهر جماع 
  • Halife buluşmayı diledi, bu maksatla o cariyenin yanına gitti.
  • ذکر او کرد و ذکر بر پای کرد  ** قصد خفت و خیز مهرافزای کرد 
  • Onu andı, aletini kaldırdı. O cana canlar katan, o sevgisini gittikçe artıran güzelle buluşmaya niyetlendi.
  • چون میان پای آن خاتون نشست  ** پس قضا آمد ره عیشش ببست 
  • Kadının ayakları arasına oturdu. Oturdu ama takdir, zevkinin yolunu bağladı.
  • خشت و خشت موش در گوشش رسید  ** خفت کیرش شهوتش کلی رمید  3945
  • Farenin catırdısı kulağına değdi. Aleti indi, uyudu, şehveti tamamiyle kaçtı.