-
داد حقمان از مکافات آگهی ** گفت ان عدتم به عدنا به
- Tanrı, bize mükâfatı anlattı. "Döner, kötülüğe gelirseniz biz de cezanızı veririz" dedi.
-
چون فزونی کردن اینجا سود نیست ** غیر صبر و مرحمت محمود نیست
- Burada ileri gitmek, faydasızdır. Sabırdan, merhametten başka iyi bir iş yok.
-
ربنا انا ظلمنا سهو رفت ** رحمتی کن ای رحیمیهات رفت 4010
- Rabbimiz, biz nefsimize zulmettik, bir hatada bulunduk. Ey merhameti büyük Tanrı, bize acı!
-
عفو کردم تو هم از من عفو کن ** از گناه نو ز زلات کهن
- Ben onu affettim, sen de yeni suçumu da affet, eski suçlarımı da.
-
گفت اکنون ای کنیزک وا مگو ** این سخن را که شنیدم من ز تو
- Sonra cariyeye sakın dedi, bu senden duyduğum sözü kimseye söyleme.
-
با امیرت جفت خواهم کرد من ** الله الله زین حکایت دم مزن
- Seni, beyinle evlendireceğim. Tanrı hakkı için sakın bu hikâyeyi bir daha anma.
-
تا نگردد او ز رویم شرمسار ** کو یکی بد کرد و نیکی صد هزار
- Anma da o, benden utanmasın. Çünkü o, bir kötülükte bulundu ama yüz binlerce de iyilik etti.
-
بارها من امتحانش کردهام ** خوبتر از تو بدو بسپردهام 4015
- Ben, onu defalarca sınadım, ona, senden de güzel kadınları emniyet ettim.
-
در امانت یافتم او را تمام ** این قضایی بود هم از کردههام
- Hiç dokunmadı. Bu olan şey, benim yaptığımın cezası.
-
پس به خود خواند آن امیر خویش را ** کشت در خود خشم قهراندیش را
- Bundan sonra o beyi huzuruna çağırdı. Âlemi: kahretmeyi düşünen hışmını yendi.