-
لیک گر باشد طبیبش نور حق ** نیست از پیری و تب نقصان و دق
- Fakat bir adamın hekimi Tanrı nuru olursa ona kocalıktan, hararetten bir noksan gelmez.
-
سستی او هست چون سستی مست ** که اندر آن سستیش رشک رستمست 975
- Onun gevşekliği, sarhoşun gevşekliği gibidir. O gevşeklikte bile güçlü kuvvetlidir, Rüstem bile ona haset eder.
-
گر بمیرد استخوانش غرق ذوق ** ذره ذرهش در شعاع نور شوق
- Ölürse kemikleri zevke gark olur, zerre,zerre bütün varlığı, şevk ışığına dalar.
-
وآنک آنش نیست باغ بیثمر ** که خزانش میکند زیر و زبر
- Fakat nuru olmayan kişi, meyvesiz bağdır. Güz onu alt üst eder.
-
گل نماند خارها ماند سیاه ** زرد و بیمغز آمده چون تل کاه
- Gülü kalmaz, kara,kara dikenleri kalır. Saman yığını gibi sararır, mahsulsüz bir hale gelir.
-
تا چه زلت کرد آن باغ ای خدا ** که ازو این حلهها گردد جدا
- Tanrım o bağ ne kusurda bulundu ki o güzelim elbiselerden ayrıldı?
-
خویشتن را دید و دید خویشتن ** زهر قتالست هین ای ممتحن 980
- Kendisini gördü. Kendisini görmek, öldürücü bir zehirdir ey sınanan kişi kendine gel!
-
شاهدی کز عشق او عالم گریست ** عالمش میراند از خود جرم چیست
- Aşkından alemin ağlayıp inlediği güzeli, ne suçu var ki herkes kendinden uzaklaştırır.
-
جرم آنک زیور عاریه بست ** کرد دعوی کین حلل ملک منست
- Suçu şu: Süsü, püsü iğretidir. Öyle olduğu halde bu elbiseler benimdir diye davaya kalkışır.
-
واستانیم آن که تا داند یقین ** خرمن آن ماست خوبان دانهچین
- Onu alalım da yakinen bilsin, harman bizimdir, güzellerse tanesini toplarlar.