English    Türkçe    فارسی   

5
974-983

  • لیک گر باشد طبیبش نور حق  ** نیست از پیری و تب نقصان و دق 
  • Fakat bir adamın hekimi Tanrı nuru olursa ona kocalıktan, hararetten bir noksan gelmez.
  • سستی او هست چون سستی مست  ** که اندر آن سستیش رشک رستمست  975
  • Onun gevşekliği, sarhoşun gevşekliği gibidir. O gevşeklikte bile güçlü kuvvetlidir, Rüstem bile ona haset eder.
  • گر بمیرد استخوانش غرق ذوق  ** ذره ذره‌ش در شعاع نور شوق 
  • Ölürse kemikleri zevke gark olur, zerre,zerre bütün varlığı, şevk ışığına dalar.
  • وآنک آنش نیست باغ بی‌ثمر  ** که خزانش می‌کند زیر و زبر 
  • Fakat nuru olmayan kişi, meyvesiz bağdır. Güz onu alt üst eder.
  • گل نماند خارها ماند سیاه  ** زرد و بی‌مغز آمده چون تل کاه 
  • Gülü kalmaz, kara,kara dikenleri kalır. Saman yığını gibi sararır, mahsulsüz bir hale gelir.
  • تا چه زلت کرد آن باغ ای خدا  ** که ازو این حله‌ها گردد جدا 
  • Tanrım o bağ ne kusurda bulundu ki o güzelim elbiselerden ayrıldı?
  • خویشتن را دید و دید خویشتن  ** زهر قتالست هین ای ممتحن  980
  • Kendisini gördü. Kendisini görmek, öldürücü bir zehirdir ey sınanan kişi kendine gel!
  • شاهدی کز عشق او عالم گریست  ** عالمش می‌راند از خود جرم چیست 
  • Aşkından alemin ağlayıp inlediği güzeli, ne suçu var ki herkes kendinden uzaklaştırır.
  • جرم آنک زیور عاریه بست  ** کرد دعوی کین حلل ملک منست 
  • Suçu şu: Süsü, püsü iğretidir. Öyle olduğu halde bu elbiseler benimdir diye davaya kalkışır.
  • واستانیم آن که تا داند یقین  ** خرمن آن ماست خوبان دانه‌چین 
  • Onu alalım da yakinen bilsin, harman bizimdir, güzellerse tanesini toplarlar.