-
تا که سفرهی روی او پنهان شود ** تا نگین حلقهی خوبان شود
- Bu suretle yüzünün buruşuklarını örtmek, güzeller halkasına yüzük taşı olmak istiyordu.
-
عشرها بر روی هر جا مینهاد ** چونک بر میبست چادر میفتاد
- O tezhipli yerleri yapıştırdıkça yapıştırıyor, fakat çarşafını giydi mi hepsi yere düşüyordu.
-
باز او آن عشرها را با خدو ** میبچفسانید بر اطراف رو
- Yine onları alıp tükürüklüyor, yüzüne yapıştırıyor,
-
باز چادر راست کردی آن تکین ** عشرها افتادی از رو بر زمین 1275
- Fakat yine çarşafına büründü mü hepsi, yere dökülüyordu.
-
چون بسی میکرد فن و آن میفتاد ** گفت صد لعنت بر آن ابلیس باد
- Bir hayli çalıştı, çabaladı. Nihayet şeytana yüzlerce lânet dedi.
-
شد مصور آن زمان ابلیس زود ** گفت ای قحبهی قدید بیورود
- Bu sözü der demez İblis göründü de dedi ki: A kademsiz kadit olmuş, kurumuş, kokmuş kahpe!
-
من همه عمر این نیندیشیدهام ** نه ز جز تو قحبهای این دیدهام
- Ben bütün ömrümde bunu düşünmediğim gibi senden başka da bu işi yapan kahpe görmedim.
-
تخم نادر در فضیحت کاشتی ** در جهان تو مصحفی نگذاشتی
- Kötülükte acayip bir tohum ektin, âlemde musaf bırakmadın.
-
صد بلیسی تو خمیس اندر خمیس ** ترک من گوی ای عجوزهی دردبیس 1280
- Sen şeytan ordusunda yüz tane şeytan ordususun. A pis kocakarı, bırak beni!
-
چند دزدی عشر از علم کتاب ** تا شود رویت ملون همچو سیب
- Yüzün elma gibi kızarsın diye kitap bilgisinden nice aşirler çaldın.