-
عاقبت چون چادر مرگت رسد ** از رخت این عشرها اندر فتد
- Sonunda ölüm çarşafı gelip seni bürüdü mü bütün bu ziynetler, yanağından düştü.
-
چونک آید خیزخیزان رحیل ** گم شود زان پس فنون قال و قیل 1285
- O göç zamanının “Hadi... kalk, kalk” sesi geldi mi bütün dedikodular yok olur gider.
-
عالم خاموشی آید پیش بیست ** وای آنک در درون انسیش نیست
- Sükût âlemi gelir çatar. Bari sen, o gelmeden sus. Vay o kişiye ki ölümle ünsiyeti yoktur!
-
صیقلی کن یک دو روزی سینه را ** دفتر خود ساز آن آیینه را
- Gönlünü bir iki günceğiz cilâla da o aynayı kendine defter edin.
-
که ز سایهی یوسف صاحبقران ** شد زلیخای عجوز از سر جوان
- Sahip kıran Yusuf’un sayesinde Züleyha yeni baştan gençleşti.
-
میشود مبدل به خورشید تموز ** آن مزاح بارد برد العجوز
- Kocakarı soğuğunun o soğukluğu, temmuz güneşiyle değişiverir.
-
میشود مبدل بسوز مریمی ** شاخ لب خشکی به نخلی خرمی 1290
- Meryem’in sızıldanışıyla kurumuş hurma dalı yeşerir, hurma verir.
-
ای عجوزه چند کوشی با قضا ** نقد جو اکنون رها کن ما مضی
- A kocakarı, kaza ve kaderle niceye bir savaşıp duracaksın, geçmişi bırak da eldekini ara.
-
چون رخت را نیست در خوبی امید ** خواه گلگونه نه و خواهی مداد
- Mademki yüzünün güzelleşmesine imkân yok; ister allık sür, ister kara mürekkep!
-
حکایت آن رنجور کی طبیب درو اومید صحت ندید
- Hekimin iyileşmesinden ümit kestiği hasta
-
آن یکی رنجور شد سوی طبیب ** گفت نبضم را فرو بین ای لبیب
- Birisi hastalandı. Hekime gidip dedi ki: Nabzımı ele al da,