English    Türkçe    فارسی   

6
1337-1346

  • خلق رنجور دق و بیچاره‌اند  ** وز خداع دیو سیلی باره‌اند 
  • Halk da hastadır, hummalıdır, çaresizdir. Şeytanın igvasıyla böyle sille vurur durur.
  • جمله در ایذای بی‌جرمان حریص  ** در قفای همدگر جویان نقیص 
  • Hepside suçsuzları incitmeye haristir. Birbirlerinin kafasını noksan görürler
  • ای زننده بی‌گناهان را قفا  ** در قفای خود نمی‌بینی جزا 
  • Ey suçsuzların kafasına vuran, bunun cezasını kendi kafanda görmüyor musun?
  • ای هوا را طب خود پنداشته  ** بر ضعیفان صفع را بگماشته  1340
  • Ey hava ve hevesini hekimlik sanıp zayıfları tokatlamaya kalkışan!
  • بر تو خندید آنک گفتت این دواست  ** اوست که آدم را به گندم رهنماست 
  • Sana bu ilâçtır diyen, seninle alay etmiş, sana gülmüştür. O, Âdem’e de buğdaya kılavuzluk ettiydi ya!
  • که خورید این دانه او دو مستعین  ** بهر دارو تا تکونا خالدین 
  • Ey Allah yardımını dileyen Âdem ve Havva, ilâç için bunu yiyin, “Ebedi olarak yaşarsınız” demişti ya!
  • اوش لغزانید و او را زد قفا  ** آن قفا وا گشت و گشت این را جزا 
  • Şeytan, Âdem’in ayağını titretti, sürçtürdü, onun kafasına vurdu. Fakat o sille döndü, şeytanın kafasına geldi, ona ceza oldu.
  • اوش لغزانید سخت اندر زلق  ** لیک پشت و دستگیرش بود حق 
  • Şeytan, Âdem’i adam akıllı sürçtürdü ama Âdem’in arkası Allah idi, elini tutan Haktı.
  • کوه بود آدم اگر پر مار شد  ** کان تریاقست و بی‌اضرار شد  1345
  • Âdem bir dağdı, yılanla dolsa ne çıkar? Tiryak madeniydi, ona hiçbir zarar gelmedi.
  • تو که تریاقی نداری ذره‌ای  ** از خلاص خود چرایی غره‌ای 
  • Sende tiryakten bir zerre bile yok, kurtulacağını nasıl umuyor, nasıl aldanıyorsun?