-
سوی گوش قاضی آمد بهر راز ** سیلیی آورد قاضی را فراز
- Kadının yanına gidip kulağına bir şey söyleyecek gibi yaptı, ensesine bir hudayi sille aşketti.
-
گفت هر شش را بگیرید ای دو خصم ** من شوم آزاد بی خرخاش و وصم
- Dedi ki: Altı kuruşu bölüşün ben de hırıltıdan gürültüden kurtulayım!
-
طیره شدن قاضی از سیلی درویش و سرزنش کردن صوفی قاضی را
- Kadının bundan kızması,sofinin ona sitemde bulunması
-
گشت قاضی طیره صوفی گفت هی ** حکم تو عدلست لاشپک نیست غی
- Kadı kızınca sofi, hey dedi. Şüphe yok ki senin hükmün adalettir, azgınlık değil.
-
آنچ نپسندی به خود ای شیخ دین ** چون پسندی بر برادر ای امین
- Ey din şeyhi, ey emin adam! Kendine yapılmasını istemediğin şeyi kardeşine nasıl hükmediyorsun?
-
این ندانی که می من چه کنی ** هم در آن چه عاقبت خود افکنی 1570
- Bilmiyor musun ki benim için kuyu kazarsan nihayet kendin düşersin.
-
من حفر برا نخواندی از خبر ** آنچ خواندی کن عمل جان پدر
- “Kim kardeşine kuyu kazarsa kendi düşer” hadisini okumadın mı? Okuduysan a babasının kuzusu önce o hükme sen uy.
-
این یکی حکمت چنین بد در قضا ** که ترا آورد سیلی بر قفا
- Kafana bir sille inmesine sebep olan şu tek hükmün yok mu? Eğer öbür hükümlerin de böyleyse,
-
وای بر احکام دیگرهای تو ** تا چه آرد بر سر و بر پای تو
- Vay senin hükümlerine. Kim bilir onlar da başına, ayağına ne dertler getirir?
-
ظالمی را رحم آری از کرم ** که برای نفقه بادت سه درم
- Bir zalime, sana harcamak için üç kuruş lâzım diye acırsın ha.
-
دست ظالم را ببر چه جای آن ** که بدست او نهی حکم و عنان 1575
- Acımanın yeri mi? Zalimin elini kes. Halbuki sen, hükmü, dizgini o zalimin eline veriyorsun.