English    Türkçe    فارسی   

6
1634-1643

  • بلک می‌داند که گنج شاهوار  ** در خرابیها نهد آن شهریار 
  • O biliyordu ki padişahlara lâyık defineyi, padişah, yıkık yerlere gömer.
  • بدگمانی نعل معکوس ویست  ** گرچه هر جزویش جاسوس ویست  1635
  • O yıkık yerin her cüzü, defineyi gösterir ama kötü zan, o defineyi kaybetmek için tersine çakılmış nal izlerine benzer.
  • بل حقیقت در حقیقت غرقه شد  ** زین سبب هفتاد بل صد فرقه شد 
  • Hattâ doğrusu hakikat, hakikatte garkolmuştur da bu sebeple yetmiş fıkra, belki de yüz fıkra meydana çıkmıştır.
  • با تو قلماشیت خواهم گفت هان  ** صوفیا خوش پهن بگشا گوش جان 
  • Sofi, can kulağını iyi aç, sana kendi saçma sözlerini anlatıyorum.
  • مر ترا هم زخم که آید ز آسمان  ** منتظر می‌باش خلعت بعد آن 
  • Takdir sana bir zahım vurdu mu bekle, ondan sonra bir ağır elbise giydirecektir.
  • کو نه آن شاهست کت سیلی زند  ** پس نبخشد تاج و تخت مستند 
  • Çünkü o, silleyi vurduktan sonra taç ve taht bağışlamayacak bir padişah değildi.
  • جمله دنیا را پر پشه بها  ** سیلیی را رشوت بی‌منتها  1640
  • Bütün dünya, onca bir sinek kanadı değerindedir. Bir silleye karşı da sonsuz ihsanlarda bulunur.
  • گردنت زین طوق زرین جهان  ** چست در دزد و ز حق سیلی ستان 
  • Boynunu, dünyanın şu altın boyunduruğundan çabuk kurtar da Allahdan sille satın almaya bak.
  • آن قفاها که انبیا برداشتند  ** زان بلا سرهای خود افراشتند 
  • Peygamberler de dertlere, musibetlere sabrettiler de o yüzden başlarını yücelttiler.
  • لیک حاضر باش در خود ای فتی  ** تا به خانه او بیابد مر ترا 
  • Fakat yiğidim, hazırlan, bekle de gelince seni evde bulsun.