-
بامدادان اطلسی زد در بغل ** شد به بازار و دکان آن دغل
- Sabah çağı bir atlas kumaşı koltukladı, çarşıya o hilebazın dükkânına gitti.
-
پس سلامش کرد گرم و اوستاد ** جست از جا لب به ترحیبش گشاد
- Terziye selâm verdi. Usta hemen yerinden kalkıp selâmını aldı, merhaba hoş geldin dedi.
-
گرم پرسیدش ز حد ترک بیش ** تا فکند اندر دل او مهر خویش
- Türk’e haddinden fazla saygı gösterdi, hal ve hatır sordu, kendisini sevdirdi.
-
چون بدید از وی نوای بلبلی ** پیشش افکند اطلس استنبلی 1685
- Türk, ondan bu bülbül gibi çilemeyi görünce o İstanbul atlasını terzinin önüne attı.
-
که ببر این را قبای روز جنگ ** زیر نافم واسع و بالاش تنگ
- Bana, dedi, bundan savaş için bir kaftan biç. Belinden aşağısı bol olsun yukarısı dar.
-
تنگ بالا بهر جسمآرای را ** زیر واسع تا نگیرد پای را
- Belden yukarısı dar olsun da güzel dursun, beni bezesin. Fakat aşağı tarafı bol olmalı ki savaşta ayağıma dolaşmasın.
-
گفت صد خدمت کنم ای ذو وداد ** در قبولش دست بر دیده نهاد
- Terzi, sevimli müşterim, sana yüzlerce hizmette bulunayım deyip elini gözünün üstüne koydu, baş üstüne dedi.
-
پس بپیمود و بدید او روی کار ** بعد از آن بگشاد لب را در فشار
- Kumaşı önce bir ölçtü, ne kadardan çıkacak onu anladı, sonra Türkü lâfa tuttu.
-
از حکایتهای میران دگر ** وز کرمها و عطاء آن نفر 1690
- Başka beylerin hikâyelerini söylemeye, onların lûtuf ve ihsanları övmeye koyuldu.
-
وز بخیلان و ز تحشیراتشان ** از برای خنده هم داد او نشان
- Nekeslerden, onların aşağılık huylarından bahsetti. Güldürmek için tuhaf tuhaf sözler söyledi.