English    Türkçe    فارسی   

6
1692-1701

  • هم‌چو آتش کرد مقراضی برون  ** می‌برید و لب پر افسانه و فسون 
  • Ateş gibi makasını çıkardı, kumaşı kesmeye başladı. Ağzıysa masallarla afsunlarla doluydu.
  • مضاحک گفتن درزی و ترک را از قوت خنده بسته شدن دو چشم تنگ او و فرصت یافتن درزی 
  • Terzinin güldürecek şeyler söylemesi,Türk’ün kahkahalarla gülmesi ve küçücük, daracık gözlerinin kapanması,terzinin de bu suretle kumaşı çalmaya fırsat bulması
  • ترک خندیدن گرفت از داستان  ** چشم تنگش گشت بسته آن زمان 
  • Türk, hikâyelere gülmeye başladı. Daracık gözü tamamı ile örtüldü.
  • پاره‌ای دزدید و کردش زیر ران  ** از جز حق از همه احیا نهان 
  • Terzi, kumaştan bir parça çalıp oyluğunun altına gizledi. Allah’dan başka kimsecikler görmedi.
  • حق همی‌دید آن ولی ستارخوست  ** لیک چون از حد بری غماز اوست  1695
  • Allah, her şeyi görür ama huyu, örtmektir. Fakat haddini aştın mı açan da odur ha!
  • ترک را از لذت افسانه‌اش  ** رفت از دل دعوی پیشانه‌اش 
  • Türk, onun masallarının lezzetinden giriştiği bahsi tamamen unuttu.
  • اطلس چه دعوی چه رهن چه  ** ترک سرمستست در لاغ اچی 
  • Atlas neymiş, bahis neymiş, rehin ne? Türk, o terzi beyinin lâtifesine kapıldı gitti, âdeta sarhoş oldu, kendinden geçti.
  • لابه کردش ترک کز بهر خدا  ** لاغ می‌گو که مرا شد مغتذا 
  • Allah için olsun, lâtifelerin canıma gıda oldu, gülünecek bir şey daha söyle diye yalvardı.
  • گفت لاغی خندمینی آن دغا  ** که فتاد از قهقهه او بر قفا 
  • O hain gülünecek bir şey daha söyledi. Türk kahkahasından sırt üstü yere yıkıldı.
  • پاره‌ای اطلس سبک بر نیفه زد  ** ترک غافل خوش مضاحک می‌مزد  1700
  • Gafil Türk, gülüp dururken terzi kumaştan bir parça daha çalıp gömleğinin yakasından koynuna soktu.
  • هم‌چنین بار سوم ترک خطا  ** گفت لاغی گوی از بهر خدا 
  • Hıta’lı Türk, üçüncü defa, Allah aşkına gülünç bir şey daha söyle dedi.