-
ور نگوید کت نه آن فهم و فن است ** لیک آن ذوق تو پرسش کردنست
- Hattâ böyle demese bile, böyle dediğini duymasan, anlamasan bile senin o zevkin yok mu? Allah’nın senin hatırını sormasıdır işte.
-
آن ملیحان که طبیبان دلاند ** سوی رنجوران به پرسش مایلاند
- Gönül hekimleri olan güzeller, hastaların hatırını sormaya düşkündürler.
-
وز حذر از ننگ و از نامی کنند ** چارهای سازند و پیغامی کنند
- Utanır, söz olmasın derlerse bir çare bulurlar, yine haber gönderirler.
-
ورنه در دلشان بود آن مفتکر ** نیست معشوقی ز عاشق بیخبر
- Haber bile göndermeseler bunu düşünürler ya. Hâsılı hiçbir sevgili yoktur ki âşıkından haberi olmasın?
-
ای تو جویای نوادر داستان ** هم فسانهی عشقبازان را بخوان 1775
- Ey duyulmamış, eşsiz hikâyeler arayan, âşıkların hikâyesini oku.
-
بس بجوشیدی درین عهد مدید ** ترکجوشی هم نگشتی ای قدید
- Bunca uzun zamanlardır kaynar durursun ama yine de tatar aşı gibi yarı pişman bir haldesin ey kadid olmuş adam!
-
دیدهای عمری تو داد و داوری ** وانگه از نادیدگان ناشیتری
- Bir ömürdür Allah adaletini görmüş, o tadı almışsın da yine görmeyenlerden daha namahremsin.
-
هر که شاگردیش کرد استاد شد ** تو سپستر رفتهای ای کور لد
- Talebelik eden üstat olur. Öyle olduğu halde sen günden güne geri gitmişsin a inatçı kör.
-
خود نبود از والدینت اختبار ** هم نبودت عبرت از لیل و نهار
- Anandan,i babandan haberin yok, geceyle gündüzden de ibret almamışsın.
-
مثل
- Örnek
-
عارفی پرسید از آن پیر کشیش ** که توی خواجه مسنتر یا که ریش 1780
- Bir ârif, papazın birine sordu: Sen mi daha yaşlısın sakalın mı?