-
عرضه کردند آن سخن را زیردست ** که فلانی گنجنامه یافتست
- Filân, bir define bildiren kâğıt bulmuş diye söylediler.
-
چون شنید این شخص کین با شه رسید ** جز که تسلیم و رضا چاره ندید 1950
- Adam, padişah tarafından duyulduğunu anlayınca teslim olmadan, kadere boyun eğmeden başka çare görmedi.
-
پیش از آنک اشکنجه بیند زان قباد ** رقعه را آن شخص پیش او نهاد
- Padişah kendisine işkence yapmadan, kâğıdı padişahın önüne koydu.
-
گفت تا این رقعه را یابیدهام ** گنج نه و رنج بیحد دیدهام
- Dedi ki: Şu kâğıdı buldum ama defineyi bulamadım. Define yerine hadsiz, hesapsız zahmetlere girdim.
-
خود نشد یک حبه از گنج آشکار ** لیک پیچیدم بسی من همچو مار
- Defineden bir habbe bile meydana çıkmadı. Fakat ben yılan gibi bir hayli kıvrandım durdum.
-
مدت ماهی چنینم تلخکام ** که زیان و سود این بر من حرام
- Bir aydır ağzımın tadı yok. Bunun ziyanı da haram oldu bana, kârı da.
-
بوک بختت بر کند زین کان غطا ** ای شه پیروزجنگ و دزگشا 1955
- Belki bahtın şu perdeyi açar ey savaşı kutlu olan kaleler fethetmiş padişahım!
-
مدت شش ماه و افزون پادشاه ** تیر میانداخت و برمیکند چاه
- Padişah da altı ay, belki de daha fazla ok attı,okun düştüğü yeri kazdırdı.
-
هرکجا سخته کمانی بود چست ** تیر داد انداخت و هر سو گنج جست
- Nerede katı bir yay varsa buldurdu,o attı, her yanda define aradı durdu.
-
غیر تشویش و غم و طامات نی ** همچو عنقا نام فاش و ذات نی
- Fakat eziyetten, dertten, sıkıntıdan başka bir şey elde edemedi. Define âdeta ankaya benziyordu, ismi var, cismi yok!
-
نومید شدن آن پادشاه از یافتن آن گنج و ملول شدن او از طلب آن
- Padişahın, defineyi bulmaktan ümidini kesip aramaktan usanması