-
خود ترا کاری نبود آن جایگاه ** که به بیهوده کنی این عزم راه
- Yerinde, yurdunda işin yok muydu da beyhude yere yollara düştün?
-
اشتهای گولگردی آمدت ** یا ملولی وطن غالب شدت
- Bir ahmağı görmek hevesine mi düştün, yoksa yurdundan mı usandın?
-
یا مگر دیوت دو شاخه بر نهاد ** بر تو وسواس سفر را در گشاد
- Yahut da şeytan sana bir boyunduruk urdu, vesveseler verdi, sana bu yolculuk kapısını açtı.
-
گفت نافرجام و فحش و دمدمه ** من نتوانم باز گفتن آن همه
- Birçok kötü sözler söyledi, küfürlerde bulundu, dırıldandı durdu. Onların hepsini söyleyemem ben.
-
از مثل وز ریشخند بیحساب ** آن مرید افتاد از غم در نشیب 2055
- Kadının sayısız gülümsemesinden, hikâyeler söylemesinden derviş, pek dertlendi, dertlere uğradı.
-
پرسیدن آن وارد از حرم شیخ کی شیخ کجاست کجا جوییم و جواب نافرجام گفتن حرم
- Derviş’in Şeyh nerede,onu nerede arayalım diye sorması,Şeyh’in karısının da kötü kötü cevap vermesi
-
اشکش از دیده بجست و گفت او ** با همه آن شاه شیریننام کو
- Dervişin gözlerinden yaşlar aktı, dedi ki: Bütün bunlarla beraber o adı tatlı padişah nerede? Söyle bana!
-
گفت آن سالوس زراق تهی ** دام گولان و کمند گمرهی
- Kadın dedi ki: O bomboş riyâkar bir hilebazdır. Ahmaklara tuzaktır. Yol azıtanlara kementlik eder.
-
صد هزاران خام ریشان همچو تو ** اوفتاده از وی اندر صد عتو
- Senin gibi sakalını değirmende ağartan yüz binlerce kişi azgınlıktan ona düşmüştür.
-
گر نبینیش و سلامت وا روی ** خیر تو باشد نگردی زو غوی
- Onu görmez, esenlikle yerine yurduna dönersen senin için daha hayırlıdır. Onu görüp de azmazsın hiç olmazsa.
-
لافکیشی کاسهلیسی طبلخوار ** بانگ طبلش رفته اطراف دیار 2060
- Onun işi gücü lâftır, kâse yalayıcı, hazır sofraya oturucu bir heriftir. Fakat davulunun sesi, etrafa yayılmış nasılsa.