-
هم نکر سازید بر قارون ز کین ** در حلیمی این زمین پوشید کین
- Kaarun’un halini de bildi, onu defetmek için de yeryüzünü kullandı. Yer, halim olmakla beraber ona kinlendi, onu yuttu.
-
تا حلیمی زمین شد جمله قهر ** برد قارون را و گنجش را به قعر
- Yerin halimliği âdeta kahroldu da Kaarun’u da dibine kadar sömürdü, hazinesini de.
-
لقمهای را که ستون این تنست ** دفع تیغ جوع نان چون جوشنست 2170
- Bu bedenin direği lokmadır. Açlık kılıcına karşı ekmek, bir zırhtır.
-
چونک حق قهری نهد در نان تو ** چون خناق آن نان بگیرد در گلو
- Öyle olduğu halde Tanrı, senin ekmeğine bir kahır mayası kodu mu o ekmek boğaz illeti gibi kursağında durur, boğazını sıkar, seni öldürür.
-
این لباسی که ز سرما شد مجیر ** حق دهد او را مزاج زمهریر
- Seni soğuktan koruyan şu elbiseye Tanrı, zemheri mizacını verir.
-
تا شود بر تنت این جبهی شگرف ** سرد همچون یخ گزنده همچو برف
- Bu güzelim cüppe buz gibi soğuk olur, kar gibi ziyan verir.
-
تا گریزی از وشق هم از حریر ** زو پناه آری به سوی زمهریر
- Kürkten de kaçarsın, ipekli elbisenden de. Ondan kaçar zemheriye sığınırsın.
-
تو دو قله نیستی یک قلهای ** غافل از قصهی عذاب ظلهای 2175
- Sen iki dağ tepesi değilsin,bir dağ tepesisin, yalın kat bir adamsın sen. Zelle azabından gaafilsin.
-
امر حق آمد به شهرستان و ده ** خانه و دیوار را سایه مده
- Şehire, köye Tanrı emri geldi: Eve, duvara, onlara gölge verme,
-
مانع باران مباش و آفتاب ** تا بدان مرسل شدند امت شتاب
- Yağmura, güneşe mâni olma dendi. Bu suretle o ümmet peygamberlerinin yanına koştular.