English    Türkçe    فارسی   

6
2168-2177

  • هم نکر سازید بر قارون ز کین  ** در حلیمی این زمین پوشید کین 
  • Kaarun’un halini de bildi, onu defetmek için de yeryüzünü kullandı. Yer, halim olmakla beraber ona kinlendi, onu yuttu.
  • تا حلیمی زمین شد جمله قهر  ** برد قارون را و گنجش را به قعر 
  • Yerin halimliği âdeta kahroldu da Kaarun’u da dibine kadar sömürdü, hazinesini de.
  • لقمه‌ای را که ستون این تنست  ** دفع تیغ جوع نان چون جوشنست  2170
  • Bu bedenin direği lokmadır. Açlık kılıcına karşı ekmek, bir zırhtır.
  • چونک حق قهری نهد در نان تو  ** چون خناق آن نان بگیرد در گلو 
  • Öyle olduğu halde Tanrı, senin ekmeğine bir kahır mayası kodu mu o ekmek boğaz illeti gibi kursağında durur, boğazını sıkar, seni öldürür.
  • این لباسی که ز سرما شد مجیر  ** حق دهد او را مزاج زمهریر 
  • Seni soğuktan koruyan şu elbiseye Tanrı, zemheri mizacını verir.
  • تا شود بر تنت این جبه‌ی شگرف  ** سرد هم‌چون یخ گزنده هم‌چو برف 
  • Bu güzelim cüppe buz gibi soğuk olur, kar gibi ziyan verir.
  • تا گریزی از وشق هم از حریر  ** زو پناه آری به سوی زمهریر 
  • Kürkten de kaçarsın, ipekli elbisenden de. Ondan kaçar zemheriye sığınırsın.
  • تو دو قله نیستی یک قله‌ای  ** غافل از قصه‌ی عذاب ظله‌ای  2175
  • Sen iki dağ tepesi değilsin,bir dağ tepesisin, yalın kat bir adamsın sen. Zelle azabından gaafilsin.
  • امر حق آمد به شهرستان و ده  ** خانه و دیوار را سایه مده 
  • Şehire, köye Tanrı emri geldi: Eve, duvara, onlara gölge verme,
  • مانع باران مباش و آفتاب  ** تا بدان مرسل شدند امت شتاب 
  • Yağmura, güneşe mâni olma dendi. Bu suretle o ümmet peygamberlerinin yanına koştular.