-
آن طرف که بود اشک و آه او ** چونک فرصت یافت باشد راه او
- Ağlayıp ah ettiği tarafa fırsat buldu mu koşar, uçup kavuşur.
-
در تن خود بنگر این اجزای تن ** از کجاها گرد آمد در بدن
- Bedenine bak. Bu cüzüler, nereden toplanıp bedenine geldi.
-
آبی و خاکی و بادی و آتشی ** عرشی و فرشی و رومی و گشی 2390
- Kimisi suya, kimisi toprağa, kimisi yele, kimisi ateşe mensup. Kimi arştan gelmiş, kimi ferşten. Kimisi güzel, kimisi çirkin.
-
از امید عود هر یک بسته طرف ** اندرین کاروانسرا از بیم برف
- Her biri kar korkusundan bu kervansaraya sinmiş, geldikleri yere tekrar dönmeyi umuyor.
-
برف گوناگون جمود هر جماد ** در شتای بعد آن خورشید داد
- Çeşit çeşit kar var, her taraf donmuş, hiçbir yerde hayat kalmamış. O adalet güneşinden uzak kalmışlar, o uzaklık kışından buz kesilmişler.
-
چون بتابد تف آن خورشید جشم ** کوه گردد گاه ریگ و گاه پشم
- Fakat o kızgın güneşin harareti bir geldi mi dağ bile kum ve yün kesilir.
-
در گداز آید جمادات گران ** چون گداز تن به وقت نقل جان
- Can verirken beden nasıl erirse kendilerinde candan eser olmayan cansızlar bile öyle erir.
-
چون رسیدند این سه همره منزلی ** هدیهشان آورد حلوا مقبلی 2395
- Bu üç yoldaş bir konağa vardılar. Orada bir devletli, kendilerine helva hediye etti.
-
برد حلوا پیش آن هر سه غریب ** محسنی از مطبخ انی قریب
- Bir ihsan sahibi, “Ben yakınım”, sofrasından her üç garibe de helva götürdü.
-
نان گرم و صحن حلوای عسل ** برد آنک در ثوابش بود امل
- Tanrı’dan sevap ümidi ile sıcak somun ve bal helvası hediye etti.