-
برد حلوا پیش آن هر سه غریب ** محسنی از مطبخ انی قریب
- Bir ihsan sahibi, “Ben yakınım”, sofrasından her üç garibe de helva götürdü.
-
نان گرم و صحن حلوای عسل ** برد آنک در ثوابش بود امل
- Tanrı’dan sevap ümidi ile sıcak somun ve bal helvası hediye etti.
-
الکیاسه والادب لاهل المدر ** الضیافه والقری لاهل الوبر
- Şehirliler, edep ve zekâ ehli olurlar. Toy vermek yoksul doyurmak da köylülere verilmiştir.
-
الضیافة للغریب والقری ** اودع الرحمن فی اهل القری
- Tanrı, garibe ziyafet çekmeyi köylülere vermiştir.
-
کل یوم فی القری ضیف حدیث ** ما له غیر الاله من مغیث 2400
- Köylerde her gün Tanrı’dan başka imdadına yetişecek hiç kimsesi olmayan yeni bir misafir vardır.
-
کل لیل فی القری وفد جدید ** ما لهم ثم سوی الله محید
- Köylerde her gece yeni bir topluluk vardır ki onların Tanrı’dan başka kimseleri yoktur.
-
تخمه بودند آن دو بیگانه ز خور ** بود صایم روز آن مومن مگر
- O iki yabancı, adamakıllı yemek yemişler, imtilâya uğramışlardı. O Müslüman ise oruçluydu.
-
چون نماز شام آن حلوا رسید ** بود مومن مانده در جوع شدید
- Akşam namazı vakti o helva gelince Mümin, pek aç olduğundan yemek istediyse de,
-
آن دو کس گفتند ما از خور پریم ** امشبش بنهیم و فردایش خوریم
- İkisi de biz boğazımıza kadar tokuz. Bu yemeği bu gece bırakalım da yarın yeriz.
-
صبر گیریم امشب از خور تن زنیم ** بهر فردا لوت را پنهان کنیم 2405
- Bu gece sabredelim, yemeyelim de helvayı yarına saklayalım dediler.