-
هر کسی فالی همیزد از قیاس ** تا چه آتش اوفتاد اندر پلاس
- Hırkamıza düşen bu ateş nedir, diye herkes aklınca bir şeyler kuruyordu.
-
راه جست و راه دادش شاه زود ** چون زمین بوسید گفتش هی چه بود 2525
- Delkak, huzuruna gitmek istedi. Padişah derhal izin verdi. Yeri öpünce padişah “Ne oldu yahu” dedi.
-
هرکه میپرسید حالی زان ترش ** دست بر لب مینهاد او که خمش
- Kim, o ekşi suratlı adama bir şey sorduysa parmağını ağzına götürüp sus demekteydi.
-
وهم میافزود زین فرهنگ او ** جمله در تشویش گشته دنگ او
- Bu hareketinden halkın, vehmi artıyor, herkes derleniyor, şaşırıp kalıyordu.
-
کرد اشارت دلق که ای شاه کرم ** یکدمی بگذار تا من دم زنم
- Delkak, padişahın emri üzerine ey kerem sahibi padişahım dedi, bir an dur da nefes alayım.
-
تا که باز آید به من عقلم دمی ** که فتادم در عجایب عالمی
- Aklım başıma gelsin. Çünkü acayip bir âleme düştüm.
-
بعد یک ساعت که شه از وهم و ظن ** تلخ گشتش هم گلو و هم دهن 2530
- Bir an geçti ama padişah da vehme, zanna kapıldı. Boğazı da acıdı, ağzının tadı da kaçtı.
-
که ندیده بود دلقک را چنین ** که ازو خوشتر نبودش همنشین
- Çünkü Delkak’ı hiç böyle görmemişti. Ondan daha hoş bir nedimi yoktu.
-
دایما دستان و لاغ افراشتی ** شاه را او شاد و خندان داشتی
- Daima hikâyeler söyler, lâtifeler eder, padişahı sevindirir, güldürürdü.
-
آن چنان خندانش کردی در نشست ** که گرفتی شه شکم را با دو دست
- Huzurda oturdu mu öyle bir güldürürdü ki padişah, kahkaha atarken iki eliyle karnını tutmaya mecbur olurdu.