-
هادی راهست یار اندر قدوم ** مصطفی زین گفت اصحابی نجوم
- Dost kudümiyle âdeta yol kılavuzudur. Mustafa, bunun için, “Sahabem yıldıza benzer” demiştir.
-
نجم اندر ریگ و دریا رهنماست ** چشم اندر نجم نه کو مقتداست
- Yıldız çölde de kılavuzdur, denizde de. Yıldıza göz dik, o kılavuzdur, yol gösterir.
-
چشم را با روی او میدار جفت ** گرد منگیزان ز راه بحث و گفت 2645
- Gözünü onun yüzüne eş et. Onunla bahse girişmeye kalkma, bu çeşit hareketlerle toz koparma.
-
زانک گردد نجم پنهان زان غبار ** چشم بهتر از زبان با عثار
- Çünkü o tozla yıldız, görünmez olur. Halbuki göz, sürçen dilden elbette daha iyidir.
-
تا بگوید او که وحیستش شعار ** کان نشاند گرد و ننگیزد غبار
- Yalnız Tanrı’dan vahiy alan kişi söylerse o başka. Çünkü o toz koparmaz, tozu yatıştırır.
-
چون شد آدم مظهر وحی و وداد ** ناطقهی او علم الاسما گشاد
- Âdem, vahiy ve sevgiye mazhar olunca sözü “Allemel esmâ” sırrını açtı.
-
نام هر چیزی چنانک هست آن ** از صحیفهی دل روی گشتش زبان
- Her şeyin adı nasılsa öylece gönül sahifesinden diline aktı, her şeyi bildirdi.
-
فاش میگفتی زبان از ریتش ** جمله را خاصیت و ماهیتش 2650
- Her şeyi gönül gözü görmüştü, onun için hepsinin hassasını ve mahiyetini apaçık söylüyordu.
-
آنچنان نامی که اشیا را سزد ** نه چنانک حیز را خواند اسد
- Her şeye lâyık olan adı söyledi, puşta aslan demedi.
-
نوح نهصد سال در راه سوی ** بود هر روزیش تذکیر نوی
- Nuh da tam dokuz yüz yıl doğru yolda vaaz etti. Her gün yeni bir öğüt verdi.