-
از پدر چون خواستندش دادران ** تا برندش سوی صحرا یک زمان
- Babalarından izin alıp onu birazcık sahraya gezmeye götürmek istedikleri zaman bir şeyler sezinlemişti.
-
جمله گفتندش میندیش از ضرر ** یک دو روزش مهلتی ده ای پدر
- Hepsi de ona, Yusuf’a bir zarar gelir diye düşünme. Bir iki günceğiz müsaade et baba.
-
که چرا ما را نمی داری امین ** یوسف خود را به سیران و ظعین
-
تا به هم در مرجها بازی کنیم ** ما درین دعوت امین و محسنیم
- Yeşilliklerde beraber gezip tozalım. Biz, onu çağırıyoruz ama emniyet ve ihsan sahibi kişileriz dediler.
-
گفت این دانم که نقلش از برم ** میفروزد در دلم درد و سقم 2755
- Yakup, şu kadar biliyorum ki onu benim yanımdan alıp götürmenizden gönlümde bir dert, bir elem peydahlanıyor.
-
این دلم هرگز نمیگوید دروغ ** که ز نور عرش دارد دل فروغ
- Gönlüm, asla yalan söylemez. Çünkü o arş nurundan nurlanmıştır dedi.
-
آن دلیل قاطعی بد بر فساد ** وز قضا آن را نکرد او اعتداد
- Yakup’un şu gönlünün burkulması yok mu işte o, bu işte bir kötülük olduğuna katî bir delildi. Fakat kaza ve kaderden kaçmasına imkan yoktu.
-
در گذشت از وی نشانی آنچنان ** که قضا در فلسفه بود آن زمان
- Kaza ve kader hükmünü işleyecekti. Onun için Yakup da bu kadar nişaneler gördüğü halde yine de Yusuf’u gönderdi.
-
این عجب نبود که کور افتد به چاه ** بوالعجب افتادن بینای راه
- Körün, kuyuya düşmesine şaşılmaz, fakat yolu gören de düşer, buna şaşılır işte.
-
این قضا را گونه گون تصریفهاست ** چشمبندش یفعلالله ما یشاست 2760
- Bu kaza ve kaderin çeşit çeşit işleri vardır. Adamın gözünü, Tanrı nasıl dilerse öyle bağlar.