-
چون ازو نومید گردد گاو نر ** آید آنجا که نهاده بد گهر
- Düşmanını bulmadan ümit kesince mücevheri koyduğu yere geldi.
-
لجم بیند فوق در شاهوار ** پس ز طین بگریزد او ابلیسوار
- Fakat o iri, o padişahlara lâyık mücevherin üstündeki balçığı görünce şeytan gibi o da balçıktan korktu.
-
کان بلیس از متن طین کور و کرست ** گاو کی داند که در گل گوهرست
- Şeytan bile toprağı anlamadıktan, toprağa karşı kör ve sağır kesildikten sonra artık toprakta mücevher olduğunu öküz, nereden bilecek?
-
اهبطوا افکند جان را در حضیض ** از نمازش کرد محروم این محیض
- "İnin" emri ile canı bu aşağılık yeryüzüne indirdi. Bu hayız hali, onu namazdan mahrum etti.
-
ای رفیقان زین مقیل و زان مقال ** اتقوا ان الهوی حیض الرجال 2935
- Yoldaşlar, bu dertten kaçın, bu dedikodudan çekinin. Çünkü heva ve heves, erkeklerin hayzıdır.
-
اهبطوا افکند جان را در بدن ** تا به گل پنهان بود در عدن
- “İnin” emri, canı bedene soktu da Âdem incisi, toprakta gizlendi.
-
تاجرش داند ولیکن گاو نی ** اهل دل دانند و هر گلکاو نی
- Onu tâcir bilir, fakat öküz bilmez. Gönül ehli olanlar anlarlar, fakat her toprak kazan anlamaz.
-
هر گلی که اندر دل او گوهریست ** گوهرش غماز طین دیگریست
- İçinde mücevher bulunan topraktaki o mücevher, öbür toprağın da sırrını söylemektedir.
-
وان گلی کز رش حق نوری نیافت ** صحبت گلهای پر در بر نتافت
- Fakat Tanrı rahmetinin saçısından bir nur elde etmemiş olan toprak, inciyle, mücevherle dolu olan toprakların sohbetini anlamaz.
-
این سخن پایان ندارد موش ما ** هست بر لبهای جو بر گوش ما 2940
- Bu söze son yoktur. Faremiz, ırmak kıyısında bizi bekliyor, kulağı bizde.
-
رجوع کردن به قصهی طلب کردن آن موش آن چغز را لبلب جو و کشیدن سر رشته تا چغز را در آب خبر شود از طلب او
- Farenin, ırmak kıyısında kurbağayı görmek isteyince ipi çekmesi