-
چونک جعفر رفت سوی قلعهای ** قلعه پیش کام خشکش جرعهای
- Cafer, tek başına bir kaleyi zapt etti. Kale, onun sonsuz ve kurumuş dudağına bir yudumcuk suydu.
-
یک سواره تاخت تا قلعه بکر ** تا در قلعه ببستند از حذر 3030
- Bir tek atlı, yürümüş, kaleye kadar gelmiş, savaşa hazırlanmıştı. Kaledekiler ürküp kapıyı kapattılar.
-
زهره نه کس را که پیش آید به جنگ ** اهل کشتی را چه زهره با نهنگ
- Kimsede karşı duracak cüret yoktu. Gemidekilerin ne hadleri vardı ki timsaha karşı koysunlar.
-
روی آورد آن ملک سوی وزیر ** که چه چارهست اندرین وقت ای مشیر
- Padişah, vezire yüz çevirip “Seninle danışıyorum, böyle bir zamanda ne çare var, ne yapalım?” dedi.
-
گفت آنک ترک گویی کبر و فن ** پیش او آیی به شمشیر و کفن
- Vezir dedi ki: Kibri, hileyi bırakıp eline bir kılıç al, boynuna bir kefen at, huzuruna git.
-
گفت آخر نه یکی مردیست فرد ** گفت منگر خوار در فردی مرد
- Padişah peki ama dedi, bu tek bir kişi değil mi? Vezir, doğru, fakat onun tek oluşunu görüp de bunu ehemmiyetsiz bulma.
-
چشم بگشا قلعه را بنگر نکو ** همچو سیمابست لرزان پیش او 3035
- Gözünü aç, kaleye dikkat et. Önünde cıva gibi titreyip durmada.
-
شسته در زین آنچنان محکمپیست ** گوییا شرقی و غربی با ویست
- O ise eyerin üstüne öyle bir oturmuş ki sanki doğudakiler de onunla berabermiş, batıdakiler de. Hiçbir şeye aldırmıyor.
-
چند کس همچون فدایی تاختند ** خویشتن را پیش او انداختند
- Birkaç fedai, ona saldırdı; kendilerini onun önüne attılar.
-
هر یکی را او بگرزی میفکند ** سر نگوسار اندر اقدام سمند
- Fakat hepsini de gürzüyle öldürdü. Hepsi de onun atının ayakları altına baş aşağı düştüler.