-
آنچ طورش بر نتابد ذرهای ** قدرتش جا سازد از قارورهای
- Tur dağının zerresine tahammül etmediği nur, Tanrı kudretiyle bir sırçayı yer eder.
-
گشت مشکات و زجاجی جای نور ** که همیدرد ز نور آن قاف و طور
- Kandil duracak yer ve bir sırça kandil, Kafdağı ile Tur’u paramparça eden nura mekân olur.
-
جسمشان مشکات دان دلشان زجاج ** تافته بر عرش و افلاک این سراج
- Onların bedenlerini kandil konacak yer, gönüllerini de sırça bil. Bu kandilin nuru, arşa da vurur, göklere de.
-
نورشان حیران این نور آمده ** چون ستاره زین ضحی فانی شده 3070
- Arşın ve göklerin nuru, bu nura karşı şaşırıp kalır, kuşluk çağındaki yıldız gibi yok olur gider.
-
زین حکایت کرد آن ختم رسل ** از ملیک لا یزال و لم یزل
- Peygamberlerin sonuncusu, bunu hiçbir an zevali olmayan padişahlar padişahından nakletmiştir.
-
که نگنجیدم در افلاک و خلا ** در عقول و در نفوس با علا
- Tanrı demiştir ki: Ben göklere, boşluğa, yüce akıllarla nefislere sığmadım da,
-
در دل مومن بگنجیدم چو ضیف ** بی ز چون و بی چگونه بی ز کیف
- Konuk gibi vardım, müminin gönlünde keyfiyetsiz, mahiyeti anlaşılmaz bir şekilde yurt tuttum, oraya konuk oldum.
-
در دل مومن بگنجیدم چو ضیف ** بی ز چون و بی چگونه بی ز کیف
- Bu gönül vasıtası ile yücelerde bulunanlar da benden padişahlılar, baht ve devletler bulurlar, aşağıda bulunanlar da.
-
بیچنین آیینه از خوبی من ** برنتابد نه زمین و نه زمن 3075
- Böyle bir ayna olmadıkça güzelliğinden hiçbir şey görünmez, ne yeryüzünde, ne de zaman içinde nurum tecelli etmez.
-
بر دو کون اسپ ترحم تاختیم ** پس عریض آیینهای بر ساختیم
- İki âleme de merhamet atını sürdüm de geniş bir ayna düzdüm.